3 Haziran 2011 Cuma

Kitaplarla Süregelen Fırtınalı İlişkim

Dün de bahsettiğim gibi, evde olmaktan başka yapacak bir işi olmayan bir insan gibi, şöyle yayılıp saatler boyu kitap okuyamıyorum. Hayallerimdeki kitapla bir türlü buluşamıyoruz! Tabi çıkıp, bir kitapçıya gidip şöyle elleye koklaya okuya kitap seçemiyor olmamın da sözkonusu durumumda etkisi büyük. Diyebilirsiniz ki internet üzerinden alabilirsin istediğin kitabı, onu da denedim ama yok olmadı, şöyle kendim kitabın birkaç sayfasını okumadan, hissetmeden olmuyor. Bu noktada da sağdan soldan duyduğum kitapları anneme aldırtıp okumaya gayret ediyorum ama sonuç istediğim gibi olmuyor.

Son dönemde, yani bu evde yaşam döneminde, müthiş keyif alarak okuduğum birkaç kitaptan biri, "Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini" oldu. Sağolsun kuzenim almış. Gerçi o kitapla da ilginç bir ilişkim olduğunu söyleyebilirim. Şöyle ki, "Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini"ni, roman ilk çıktığı dönemde gidip kendi ellerimle almıştım. Sonra da doğal olarak okumaya başlamıştım. Fakat ilk 3-5 sayfadan sonra ruhum daralmış ve kitabı, şu an hatırlamadığım, birisine vermiştim. Neyse Mayıs ayının ortalarında kuzenim Ankara'dan bize bir geceliğine kalmaya geldi, buradaki kuzenlerim de gelince, o hafta sonunu bayağı hareketli geçirdik. Ortam hareketli ya, ben arada derede açıp açıp kitaptan birkaç sayfa okuyorum. Kuzenim bir de yazarın ilk kitabı olan "Don Emmanuel'in Alt Tarafları"nı getirdiği için ayrıca mutluyum, içim rahat, ohhh üstüste okuyacağım iki romanım var. Kuzenlerim masayı hazırlıyor, hoppp ben açıp iki sayfa okuyorum. Gazete almaya gidiyorlar, ben tekrar kitaba yumuluyorum. Bu arada kendime hayret etmeden de duramıyorum, "Allah'ım ben bu kitabı nasıl daha önceden okumamışım," diye. Neyse kuzenler gitti, ben son sürat okumaya devam ettim, fakat her roman gibi "Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini" de bitti. Elimde yazarın diğer kitabı olduğu için çok üzülmedim ve hızla "Don Emmanuel'in Alt Taraflarını" okumaya başladım.

Garmin'e fotoğraf için teşekkürler!

Başladım ama kitap elimde durmuyor, kaldırıp bir yere tıkasım, eve ilk gelene hediye edesim, gidip bir kafede masaya bırakıp arkama bakmadan kaçasım var. Evet, konu tam benim sevdiğim gibi büyülü gerçekçilik tadında, etrafta çılgın kahramanlar, varolmayan bir ülke, enteresan olaylar, bol bol ironi var ama yok kitapla ben birbirimize bir türlü ısınamadık. Tabi beni bir sıkıntıdır aldı, "Ben şimdi ne okuyacağım?" diye... Ve o sırada gözüme anneme aldırdığım Aykut Oğut'un son kitabı ilişti. İlgimi çekmesi herhalde kapağındaki aynadandı. "Ben en iyisi bunu okuyayım, hem kişisel olarak da gelişir, istediklerimi kendime çekerim, hem de arada aynasında kendime bakarım" diyerek "Don Emmanuel'in Alt Taraflarını" kütüphaneye tıkıp, aynalı kitabı elime aldım. Açıkçası çok azimli davrandım, kişisel olarak gelişmek için, ilk bölümlerinde notlar bile aldım ve evet kitabı  bitirdim de ama yok bu da olmadı. Kişisel gelişim mevzusunun, başarı hikayelerinin, çekim yasasının, olumlu düşünme hadiselerinin bana göre olmadığını sıkıcı bir okuma maratonuyla keşfettim. Yani evde yaşam esnasında, kişisel olarak gelişmek de benim için bir seçenek olmaktan çıktı. Halbuki gönül isterdi, evde kişisel gelişim kitapları okuyarak geçen istirahatin ardından arkadaşlarıma şöyle hikayeler anlatmak isterdim; "Hayatım inanılmaz değişti. Biliyorsun işim gücüm yoktu. Ama o kitapları okuduktan sonra hayallerime kavuştum. Bir gün telefon çaldı ve karşıdaki ses, 'İlk romanınızı basmaya karar verdik' dedi. Oysa daha ilk romanımı yazmamıştım bile. Niye inanmamış gibi bakıyorsun. Çekim yasası ve pozitif düşünmenin gücü böyle birşey işte cicim!"

Şu an yine kara kara düşünüyorum, "ne okusam ne okusam ne okusam" diye. Keşke okulda olduğu gibi birisi elime bir liste verse ve "Al buradaki kitapları bir ay içinde oku" dese. Nasıl mutlu olurum! Fakat şu an elimde bir liste olmadığı için annem evden çıkmadan ne okumak istediğime karar vermeli ve kendisine bildirmeliyim. Bana kolay gelsin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder