27 Mart 2019 Çarşamba

Yağmurlu Bir Gün

Hava durumundan devam edelim. Aslında hava durumundan bahsecedeceğime çamaşırları assam ya da sersem, bulaşık makinesini boşaltsam, ojelerimi çıkartsam ve diyelim bunların hiçbirini yapasım yoksa da yatsam çok iyi olur ama ben hem yazıp hem de "Nothing Hill" i izlemeye devam ediyorum.

Hava durumu demiştik; tozun, rüzgarın ve basık havanın ardından bu sabah okula giderken hafif bir yağmur başladı. Bir iki damla yağar geçer dedik. Her zamanki yazlık giysilerimizin biraz kapalı olanlarını giyip başladık güne. Fakat o da ne yağmur devam etti! Arada durdu ama genel olarak bütün gün yağdı. Şaşırtıcı çünkü neredeyse 5 yıldır burada bu kadar uzun süre yağmur yağdığını hiç görmedim. Ve inanılmaz ama hala şimsekler çakıyor ve yağmur yağmaya devam ediyor. Bu yazıyı da buraya yazıyorum ki gelecek sene (hala buralarda olursak), geçen sene yağmur yağdı mı yağmadı mı tartışmalarına belgeli bir delil olarak sunabileyim. 27 Mart 2019'da bayağı ciddi ciddi yağmur yağdı.

Bugün başka neler oldu; yemek yapmadım, evi toplamadım, sırf hamur işi ve tatlı yedim, her zamanki gibi kahve içtim ama kahvemi haftaiçi dört sabah beraber içtiğim tatlı arkadaşımla içemedim, "About a Boy" diye bir kitaba başladım, "Nothing Hill"i bundan 20 sene önce, birine delicesine aşıkken, sinemada tek başıma izlediğimi hatırladım, neden herhangi bir kararımda istikrarlı olamadığımı düşündüm, dikiş makinesi fiyatlarına baktım, bu yaştan sonra dikiş dikip dikemeyeceğimi düşündüm, internetten dikiş videolarına bakarken ruhum daraldı. Ve Ikigai'mi bulmamın mümkün olup olamayacağını düşündüm. 

Haydi iyi geceler...

25 Mart 2019 Pazartesi

Tozlu ve Rüzgarlı

Hava durumu; tozlu, rüzgarlı, basık ve sıcak. Resmen bir toz bulutunun içinde yaşıyoruz. Balkonu yıkıyorum, yarım saat sonra her yer kuru ve toz. Boşa bir çaba ama yapmasam da balkon kumsala dönecek.

Dün sabah okuldaki annelerle uluslarası günde giyeceğimiz Türkiye tshirtleri için biraraya geldik. Ne kadar da mühim bir mevzu. Buraya ve okula yeni gelmiş, sinir bozucu derecede süslü ve kokoş bir annenin muhteşem fikri nedeniyle tshirt yaptırmıştık. Kendisi organize etti, tanesi 50 TL. Tshirtleri bir getirdi hepsi mendil kadar, bazılarına iyi oldu ama bana hiç iyi olmadı; ilk olarak tshirt sentetik ve fena halde üzerime yapmıştı, göbeğim ortada. Bu korkunç tshirtlere çocuklarınki dahil bir sürü para verdim. Diğerleri de verdi tabi ayyy nolucak 2 saat giyicez diyerek. Ben herzamanki gibi sinir oldum. Giymeyeceğimiz birşeye para vermenin siniri yanısıra, bir süredir fark ettiğim üzere süslü kadınlara ekstra sinir oluyorum. Çocukları okuldan almak için böyle podyuma çıkacakmışcasına süslenip gelmiyorlar mı? Aslında banane di mi? İsteyen süslenmesin, isteyen süslensin. Fakat uzun düşünmeler ve analizler sonuca şu karara vardım; sinir oluyorum çünkü kıskanıyorum. Niye kıskanıyorum? Çünkü ben de bakımlı ve havalı olmak istiyorum. Eeee ol o zaman, kim tutuyor seni? Kendim tutuyorum ve vaktim yok, bir de potansiyel yok. Mesela benim saçlarım rahat durmuyor, karışık, öyle maşaydı föndü uğraşamıyorum ve sıkılıyorum yaparken. Cildim fena, 41,5 yaşında yüzümde hala sivilce çıkıyor, cildim bozuk. Bu kadınların cildi pamuk gibi, basıyor bronzerı görüntü şahane. Ben fondöten sürsem dert, sürmesem dert. Bir giydiklerini bir daha giymiyorlar, benim böyle bir gardrop potansiyelim yok. Ve ne kadar istesem de öyle derli toplu giyinmeyi beceremiyorum. Derdim mi yok bu aptalca konularla uğraşıyorum. BÜYÜK OLASILIKLA. O kadınları görmediğimde, onlarla görüşmediğimde, etrafımda olmadıklarında rahat ve mutluyum ama olduğum haliyle. Fakat bu kadınlar beni manasızca tetikliyor. Görüşme o zaman diyebilirsiniz? Çoluk çocuk, okul bağlantıları nedeniyle maalesef kaçış yok. 

Tshirt konusuna dönecek olursak, bugün gittim kendime, pamuklu bir Türkiye tshirtü siparişi verdim, inşallah yetişecek. Çocuklara da giydirmeyeceğim. Tabi boş yere bir sürü para harcamış oldum bir kere giyeceğim bir tshirt için ama o gün sinir olmaktan daha iyidir diye düşündüm. Geçen sene Dangolozlardan baymıştım, bu sene de bunlardan bayıyorum.

Ve son derece manalı postumun sonuna geldim. Görüşmek üzere

17 Mart 2019 Pazar

Hava Durumu

Blogu açana kadar göbeğim çatladı. Sonra yeni blog açayım dedim - kafaya gel - onu da beceremedim. Ve derken nihayet kürkçü dükkanına döndüm. Kısa girişten sonra ne yazacaksam yazayım...

Geçen hafta sabah saatlerinde, 16 derece olan hava sıcaklığı, bugün itibariyle 23 dereceye yükseldi! Biraz hızlı değil mi yahu? Garmin'e sabah 7'de hava durumunun 23 derece olduğunu söylediğimde, aldığım tepkiyse "25 derece ne, sen 40'ları bekle" oldu. Haklı mı? Haklı. Bunlar iyi günlerimiz. Hava ısınsın tabi yapacak birşey yok ama bu sürece üzerimde 8 kilo fazlayla girmeseydim iyiydi. Vallahi ömrüm yeme içme derdiyle geçiyor. Yedim yemedim, rejim yaptım bozdum… İyice kafayı bozdum ve son 3 haftadır ketojenik diyet yapmak için uğraştığım dönemde ise gördüm ki; rejim yapmaya çalıştıkça daha çok yemek istiyorum ve yiyorum da. Nereden girdim bu sarmallara yahu? Çok sinir bozucu. Ver istediğin kadar kiloyu, çeneni kapa, yaşımına devam et. Neyse bakalım yarın Garmin'le yeniden başlayacağız. Bununla uğraşacağına iş bulsam mesela? Ya da doğru düzgün yemekler filan yapsam? Birşey söyleyeyim mi bu evde olmak insanı çok bitiren birşey, gerçekten. Ev işleri de bordrolu, böyle ciddi bir iş olmalıymış. Yani bu işi yapmak isteyenler başvurup nasıl bir muhasebeci işini seçip, çalışıyorsa o şekilde çalışmalıymış. Ortada bir ev mi var? Orada çalışmak isteyen ve tabi çalışan bir kadın ya da erke olmalıymış. Yani isteyen kadın ev işlerinde çalışsın (biliyorum yatılı yardımcı, bakıcı vb var ama ben başka birşey anlatmak istiyorum) isteyen başka bir işte çalışsın. Mesela çocuğu olunca çocuk baksın -tabi istiyorsa- ama sonra çocuk okula, kadın işine… Yani şöyle birşey olmasın; çocuk oldu, onunla olmak istiyorum, işi bıraktım, hoooop yıllardır çocuk bakıyorum ve sürpriz evin görünen görünmeyen tüm işleri tepemde. Sevmiyorum arkadaş ben ev işlerini, bunu yapmak isteyenler, bırakalım para karşılığında (her iş gibi) yapsınlar. Peki onların evlerindeki işleri kim yapacak? Onları da o işi yapmak isteyenler, ya da çok istiyorlarsa kendileri yapsın. Umarım bu yazdıklarımı kimse okumaz çünkü sanırım süper saçmalıyorummmmm.

O kadar manasız ve nankör ki ev işleri. Bulaşık makinesini boşaltıyorsun, yarım saat sonra tekrar doluyor. Ütüyü bitiriyorsun, yıkanmış giysileri açarken üzerime kara bulutlar çöküyor. Bilin bakalım niye? Çünkü yıkanmış çamaşır eşittir yeni ütü!!!! Banyoyu temizliyorsun, üstüne bir duş alıp çıkıyorsun  ve o da ne yerde yine saçlar saçlar saçlar… Ya da temel işleri bitiriyorsun sonra çöp torbasını değiştiriyim diyorsun; Allah'ım o dolabın hali ne? Bir ben yokum, torbalar, deterjanlar, boş şişeler. Toplamak lazım ama toplamak istiyor muyum? Hayır teşekkürler. Ütülenmiş tshirtleri çekmeceye koyacaksın, çekmecede bir fırtına, bir boşaltıp düzenlemek lazım ama neden neden neden? Öyle sıkıcı ki. Daha yazayım mı? Hayır düşünüyorum iş bulup çıksam bu sarmaldan fakat kötü haber şu ki çalışsan da çalışmasan da bu sarmaldan aslında çıkamıyorsun. Çalışsan evet maaş karşılığında birini buluyorsun ama o kişide sen ona muhtaçsın kafası olduğundan ve toplumsal olarak ev işleri her türlü kadının üzerinde görüldüğünden, çalışsan da ana sorumlu sensin. Halbuki benim dediğim gibi şirketvari bir sistemde yürütülse bu ev işleri, herkes mutlu olabilir. Başka bir çare bulamıyorum. Ben yapmak istemiyorum ev işi, sevmiyorum, seven var mı? Her gün her gün olacak iş değil yani. Her gün yatak topla, her gün yemek yap, cidden olacak iş değil.

Neyse bugünkü saçmalığımın da sonuna geldik, gidip çamaşır asmalı ve çocuklara öğleden sonra için yiyecek birşeyler hazırlamalıyım. Yarın çocukların akademik gelişimi neden annelerin üzerinde konusuna ve sorunsalına değinerek, eğitim sistemini sorgulamayı planlıyorum.