21 Aralık 2013 Cumartesi

İtirazı Olan ya Şimdi Konuşsun ya da Sonsuza Dek Sussun

Avery konuşmayı tercih etti ve bence şahane bir geline ilan-ı aşk sahnesine imza attı. Pek çok filmde, dizide buna benzer sahneler izledim ama bu açık ara en iyisiydi bence. 

April ile Avery baştan beri birbirine çok yakışıyordu ve Meredithlerin tayfası sonrası gelen doktorların çoğuna ısınamama rağmen bu ikisine sempati duyuyordum. Sonra ayrıldılar, araya bir sürü olay girdi. Avery gitti o sinir bozucu, herşeyi ben bilirim tavırlı kızla beraber olmaya başladı. April ise sıkıcı ambulans şoförüyle evliliğe giden bir ilişkiye başladı. Ben ise hep Avery ile April'in biraraya gelmesini umdum. Ve içimde bir yerlerde, 'birşeyler olacak ve tekrar birlikte olacaklar, merak etme' diyen bir ses vardı. Sözkonusu ses keşke hayatımla ilgili konularda da benimle iletişime geçse.

Şimdiki merak konum ise April'in ne yapacağı, ki burada en zor durumda olan April. Avery söyleyeceğini söyledi, ambulans şoförü evlenmek üzere hazır nazır bekliyor, top April'da. Ya Avery'e arkasını dönüp evlenecek ya da Avery'e koşacak. Zor bir karar, hele de üzerinde gelinlik varken. 

Bunları yazarken bir taraftan da kafayı üşütüp üşütmediğimi düşünüyorum. Kurgusal karakterler üzerine bu kadar düşünmek pek normal değilmiş gibi geliyor. Ya Kurtlar Vadisi'nde ölen bir karakterin ardından mevlüt okutup, gazeteye ilan edenlere dönersem? Allah korusun. Ve Allah Avery ile April hakkında da hayırlısını versin:) 

14 Aralık 2013 Cumartesi

Özlemek

İnsanlar - normal insanlar - eski sevgililerini, uzun zamandır göremedikleri arkadaşlarını, akrabalarını, geçmişte kalmış keyfili tatillerini, çocukluklarını filan özlerler. Ben ise yaklaşık iki buçuk sene oturduğumuz evi ve sokağı özlüyorum.

Arabayla şu an oturduğumuz eve gidip gelirken, bazen eski sokaktan geçiyoruz ve komik belki ama resmen gözlerim doluyor, hüzünleniyorum. Garmin'den yavaşlamasını istiyorum ve eski evin alt katındaki pastanede kimlerin oturduğuna bakmaya çalışıyorum ya da mahallenin köpeklerini görmeye uğraşıyorum. Olur da Kocakafa adını taktığımız ve çok sevdiğimiz köpeği görürsem, taşınma kararımıza, bu saçma evi aldığımız güne ve pek tabi annemle ablama küfrediyorum içimden. İşin kötü yanı bu evi alma olayında benim de büyük rolüm var. Eski evde ısınma merkezi sistem, sıcak su olayı termosifona bağlı ve iki banyo yok (ne yapıyorsam şimdi iki banyoyla) diye arıza çıkarıyordum salak salak. Ve bu evde de bu kriterler karşılandı ama yok bu eve, bu mahalleye ısınamadım bir türlü.

Bu akşam çocukları uyuttuktan sonra balkonda otururken yine eski ev geldi aklıma; geniş balkonunu, köpeklerin geceyarısı çılgınca havlamalarını, karanlık ve aşırı sıcak mutfağını özledim. Ve içeri girip internetten o sokaktaki kiralık ev ilanlarına baktım. Kafamdan planlar yapmaya çalıştım; ne yaparsam tekrar eski sokağa dönebiliriz, bu evden çıkmamız için ne olması gerekir vb diye. Bir çözüm bulamadım. Zaten nankörlük bütün bu düşünceler. İnsanlar ne şartlarda yaşıyor, ben ise bulmuş da bunuyorum. Zaten düşünüp düşünüp ya da yazıp yazıp hep aynı noktaya geliyorum; nankörlük etme! İnsanların evi bile yok, o nedenle sıcacık bir evin olduğu için şükret. Ayyyy içime annem kaçmış gibi konuşuyorum. Ben eski evi ve mahalleyi özlüyorum.

13 Aralık 2013 Cuma

Kaos

Aslında ne yazacağımı bilmiyorum. O yüzden başlığı en son yazacağım. An itibariyle Tombi de Lokum da uyuyor. Tombi'nin garantili bir uykusu var, genelde en az 2 saat uyuyor. Lokum ise sürprizlerle dolu, yatıp bir saat de uyuyabilir, 30 saniye sonra ağlayabilir de. Ne olur uyusunlar şöyle mışıl mışıl. Anne kişisinin de biraz nefes almaya ihtiyacı var. 

Aslında nefes almaktan öte kilo vermeye ihtiyacım var. Şöyle ne bileyim bir anda, mesela bir haftada, 2 kilo versem, gaza geleceğim ve kilo kayıbm hızlanacak ama olmuyor bu sefer. Tombi'nin doğumundan sonra diyetisyen marifetiyle süper hızlı vermiştim kilolaları. Bu sefer ise hem motivasyonum hiç yok hem de hiç durmadan tatlı yiyorum. Sigara bağımlılığımdan sonra bir de şeker bağımlılığı çıktı başıma. Niye bu kadar bağımlı bir yapım var Allah'ım? 

Gündüz bir melek gibiyim aslında. Doğru düzgün besleniyorum, abur cubur yemiyorum, hatta salata filan yiyorum. Çocukları uyuttuktan sonra ise içimdeki Şeker Adam ortaya çıkıyor. Genelde Garmin'e sipariş verdiğim ve Garmin'in eve gizlice soktuğu (hem çocuklardan hem annemden) renkli badem şekerlerini katur kutur yiyorum. Başka birşey yiyesim yok tatlı olarak, illa bu şekerler ve her akşam ortalama 200 gr tüketiyorum. Garmin yemek isterse filan acayip bozuluyorum ve ertesi akşam için 300 gr şeker almasını istiyorum. Valla sabırlı adam, başkası olsa "Başlatma şekerine!" derdi. 

Doğum sonrası çok şekerli yaşamımda 2 kere diyet girişimim oldu. İlkinde bir diyetisyene gittim, daha önce de gittiğim ve sevmediğim bir diyetisyendi ama eve yakın diye bir şans daha verdim kendisine. Yok yine sevmedim. Verdiğim 1.5 kiloyu geri aldım. Sonra gaza gelip kendim diyet yaptım. İlk haftanın sonunda hiç kilo vermediğimi görünce çok bozuldum ve yediğim şeker miktarını arttırdım. Tombi'yi doğurduktan sonra gittiğim diyetisyene gideyim dedim, pahalı bir diyetisyen olduğu için ablama başvurdum, ilkini de o öedemişti doğum hediyesi olaraktan. Fakat burada atladığım şey, ablamın geçtiğimiz 2 yılda değiştiğiydi. Bana diyetisyenin (bu noktada yanlışlıkla bilgisayarın kamerası açıldı, kendimden korktum, valla çok şişmişim yaaaa) parasını veremeyeceğini, herkesin hayatta herşey için bir bedel ödemesi gerektiğini, bana bu parayı verirse zaten verdiğim kilolaların bedel ödemediğim için kalıcı olamayacağını filan söyledi. Bozulduğumu hiç belli etmeden, "Evet ya, haklısın," dedim. Ama fena halde bozuldum. Ve onun bana yıllardır verdiği paralara ve onun parası olmasına sinir oldum. Gurur yapıp bir daha para istemeyeyim dedim ama bir kere eve gelen yardımcının parasını o veriyor, karışık hikaye, anlatması zor. Bu sefer annem, "O diyetisyene gitsene, veremiyorsun bu kiloları," dedi. Ben de "Yok ya neyime benim o diyetisyen, param yok pulum yok," dedim. Annem "Ben veririm," dedi ama anneme de en az ablam kadar sinir olduğum için, "Yok dedim". Ve tüm bunların siniriyle daha çok yedim. Yine de o diyetisyene gitmeyi kafaya taktığım için, sonunda bebek için gelen altınların bir kısmını bozdurmaya karar verdim. Bir kere bence bebeğe değil anneye hediye gelmesi gerek bu süreçte, 9 ay karnında taşı, aylarca emzir, uykusuz kal. Yani altınları bozduracağım için hiç vicdan azabı duymuyorum. Gelecek Salı gideceğim diyetisyene, umarım yine hızla kilo veririm ve umarım şu şeker tutkumdan kurtulurum. 

Suçlu Şekerler


Ablama kızıyor olsam da aslında kendime kızıyorum, kazık kadar kadın (ben) niye hala annemden ve ablamdan para alıyorum? Neden Garmin'in geliri paralelinde yaşamıyorum. Neden annem ve ablamla bu kadar içiçe yaşıyorum? Keşke onlar ya da biz başka şehirde yaşasaydık. Hele annemin bizim evdeki varlığına hiç tahammülüm yok. Herşeye maydonoz. 'Eeee gelmesin o zaman' diyebilirsiniz, o da olmuyor, biri 25 aylık, biri 2,5 aylık çocuklara evde yardımcı olmasına rağmen tek başıma bakamıyorum, yoruluyorum. Aslında bütün kaosu ben yaratıyorum. Otur bak çocuklarına kendin, yardımcı filan da alma. Ama beceremiyorum işte, çocuklara mı bakılacak, yemek mi yapılacak, nasıl olacak? Yapanlar var biliyorum. Yok benim için en iyi çare, annemden ve ablamdan başka bir şehre hatta ülkeye taşınmak. 

Bir de ablamla bu halimiz, iyi anlaşır gibi görünmemiz, ama aslında benim ondan şu sıralar pek hazzetmemem çocuklarımdan biri erkek biri kız olduğu için şükretmeme neden oldu. İki kızkardeşin cıvık, sürekli dipdibe yakınlıklarından daha iyi bir erkek bir kız kardeş. Akşam da sevgili kocasıyla bize gelecekler. Katmerli kabus; onlar geliyor diye annem de yemeğe kalır. Çocukları uyut, onlara sempatik sempatik gülümse, kocası meyve tutkunu diye akşamın köründe meyve ye (akşam yemeğinden sonra böyle tabak tabak meyve yiyenleri hiç anlamam), uykusuz kal. Halbuki benim her akşam için mükemmel planım belli, badem şekerleri eşliğinde 2 bölüm Friends izle. 

Allah'ım en azından bir süreliğine Friends'deki karakterlerden biri olmayı öyle isterdim ki. Yalnız hangisi olacağıma bir türlü karar veremedim.

2 Aralık 2013 Pazartesi

Günler ve Geceler

An itibariyle en büyük stresim çocuklardan birinin uyanması. Garmin Bey bu akşam iş yemeğinde, o nedenle stresim büyük ve bir de 19 dakika içerisinde yatmam lazım yoksa tüm gece ve yarın çok zor geçebilir.

Şu iki ayda anladım ki uykusuzluğa son derece dayanıklı bir bünyem var. Benim yerimde Garmin olsaydı büyük olasılıkla arkasına bakmadan kaçmış olurdu. Uykusuzluğa dayanabiliyorum ama maalesef kısa süreli hafızamı kaybetmiş durumdayım. Mesela evden çıkarken şans eseri telefonumu yanıma almayı akıl ediyorum ama sonrasında telefonu nereye koyduğumu bir türlü hatırlayamıyorum. Ya da ev telefonunu elime alıyorum birisini aramak için ama kimi???? Neyse Lokum'un günahını almayayım, uyumasınlar da sağlıklı olsunlar. Bayağı büyüdü bu arada. Lokum'la ilgili aile içerisindeki en büyük tartışma konusu, kızımızın kime benzediği. İlginç bir şekilde hiçbirimize benzemiyor. Neyse yine aynı şeyi söyleyeceğim, sağlıklı olsun da kime benzerse benzesin.



İki ayın ardından bugün itibariyle diyet yapmaya başladım çünkü yemek konusunda frensiz gidiyordum. Gün içerisinde gayet sağlıklı bir şekilde besleniyordum ama çocukları uyuttuktan sonra içimdeki canavar - belki de fil demek daha doğru olur - ortaya çıkıyordu ve....İnanın yazsam inanmazsınız ama yazacağım; 200 gr renkli badem şekeri, Pelit Pastanesi'nin ürünü, yok böyle bir tat. 1 kilo da yiyebilirim ama Garmin korkar diye yemedim vallahi. Badem şekerinin üstüne kağıt helva arasında 3 parmak kalınlığında dondurma, sonra duruma göre bir set daha aynı menü. Yiyordum bunları bugüne kadar. Ama bugün yemedim, vallahi kendimi tebrik ediyorum, umarım böyle devam ederim. Zayıflarsam, vermem gereken 15 kilo var, daha mutlu olabilirim diye düşünüyorum. İnşallah.

2 dakika sonra uyumam gerekiyor ama yetişemeyeceğim sanırım. 

Çocuk büyütmek, çocuk sahibi olmak şahane. Tombi gelip, "Anneeee" diyince ya da Lokum yüzüme bakıp manasızca gülümseyerek "Aguuuu" diye bağırınca içimin yağları eriyor. Fakat çocuk büyütürken benim tek problemim yalnız başıma kalamamak. Hani 3-5 saat de değil, ne bileyim günde 1 saat yalnız başıma vakit geçirsem bana çok iyi gelebilir. Ama olmuyor, şöyle gidip bir saat bir kafede otursam ne şahane olur. Neyse yine aynı noktaya dönüyorum, sağlıklı olsunlar da ben arada bir yalnız kalsam da olur.

Çocuklardan ses yok, kırışıklık karşıtı kremlerimi sürüp (bu işlere de 2 ay sonra ilk kez bugün başlıyorum çünkü bayağı bir kırıştığımı fark ettim) yatmak en iyisi.