18 Kasım 2014 Salı

Orta Yerinden

15 Ekim'de eve taşındık, hijyen koşulları, çocuklarla vakit geçirme açısından rahatladım tabi. Fakat oteli ilginç biçimde çok özlüyorum çünkü çok sevdiğim insanlar vardı orada ve onların varlığını özlüyorum. Ne bileyim onlara 'günaydın' demeyi filan.

Oturduğumuz yer güzel bir yer, çok şükür. Bir çeşit dev site, hiçbir yere gitmeden yaşamını sürdürebilirsin. Zaten bir yere gittiğimde, her yerde o dev gökdelenleri ve dev alışveriş merkezlerini görünce depresyona giriyorum. Yapay görüntü, yollarda, etrafta yürüyen insan olmaması beni bunaltıyor. Sitede ağırlıklı olarak Ruslar, İngilizler, Güney Afrikalılar, Türkler ve bir miktar Arap yaşıyor. Çalışanlar ise Filipinliler, Hintliler, Pakistanlılar, Sri Lankalılar ve bir miktar Afrikalı. Bu zamana kadar en çok Güney Afrikalılarla ve Fransızlarla muhabbetim var, gayet tatlı insanlar. Ruslar ve İngilizler bir garip. Belki bir gün anlatırım. Bu zamana kadar kısa boyuma ve etli butlu halime rağmen ağırlıklı olarak insanlar 'Rus musun?' diye sordu! Birkaç kişi de Fransız olduğumu düşündü, pek hoşuma gitti. Fransız kadınlar ziyadesiyle hoş ve becerikli. Bir miktar soğuk olan bir Fransız kadın var mesela; biri 3,5, biri 2 yaşında iki çocuğu var. Bir de 6,5 aylık hamile. Yardımcısı ya da bakıcısı yok. Benden zayıf hamile haliyle, acayip bakımlı ve çocuklarıyla mutlu mesut takılıyor parkta, havuzda. Ben ise annem yanımda olmasına rağmen (maalesef hala bizimle, evet nankörüm ve hala yardımcı bulamadık) dağıtmış haldeyim; hem fiziksel hem ruhsal açıdan.

Burada yıllardır yaşayanlarla konuştuğumda, Türkler dahil hepsi pek bir seviyor Dubai'de olmayı. Ben henüz o noktaya gelmedim.

Avrupalı babalar gerçekten bir harika. İşten erken geliyorlar ve çocuklarıyla acayip ilgileniyorlar. Anneler bu arada dinleniyor sanırım. Biz ise Garmin'i günde ortalama 2 saat ancak görüyoruz. İşle bozdu kafayı ve bu yüzden herşeyi ben yapmak zorunda kalıyorum. Garmin'e fena halde kılım, zaten tartışmadığımız gün yok gibi. Bu kadar çok çalışacağını bilseydim vallahi İstanbul'da kalırdım.

Hava sabahları 22 derece, öğlen ise 28 derece civarı oluyor. Ve yıllardır burada yaşayanlar 'Aaaa havalar da soğudu" diyor, bazen ben de diyorum! İlk geldiğimizde öğlen 38 derece olduğu için herhalde.

Lokum 14 aylık, Tombi ise 36 aylık oldu. Lokum ufaktan yürümeye ve konuşmaya başladı. İnatçı, dediğini yaptıran bir kız. Tombi okul konusunda zorlanıyor ama ciddi ciddi ingilizce konuşmaya başladı, sadece okulda duyduğu sayesinde. Ve geçen hafta bana "Sen benim aşkımsın" dedi, bir Türk ana olarak, duygulandım ama çok bana düştü geldiğimizden beri, bu durum pek hoşuma gitmiyor. Benden başka kimseyle takılmak istemiyor.

Kışı, kalın giyinmeyi özlüyorum. Burada tüm mağazalarda manasızca kışlık kıyafetler satılıyor. Bir şort alayım desen yok. Saçma geliyor bana. Kalın hırkaları gördükçe giyesim, alasım geliyor, bir de İstanbul'a gidesim, Paris'e filan gitsem de olur ama.