29 Nisan 2013 Pazartesi

Deneme

Görmemişin bilgisayarı olmuş ve bu bilgisayar sayesinde bir fotoğrafa şekil yapmış ve bu fotoğrafı kullanmak istemiş.


Şimdi bakınca çok hoşuma gitti. Yeni dünyanın saplantısı da bu herhalde fotoğraf çekmek.

28 Nisan 2013 Pazar

Ev

Belki yazmışımdır ama hatırlamadığım için tekrar yazıyorum; Mart'ın başında taşındık. Daha güzel, daha konforlu bir eve. Ama ben yine de eski evimizi fena halde özlüyorum. Daha önce bir evi bu kadar özlediğim olmamıştı. İşin kötü yanı, bizim eski eve Garmin'in bir iş arkadaşı ve karısı taşındı. Nasıl kıskanıyorum, nasıl sinir oluyorum ikisine anlatamam. Tanımadığım birileri taşınsa belki daha iyi olurdu, bilmiyorum. Bir de eski evin önünden arabayla geçmemizi gerektiren durumlar oluyor, o zaman iyice fena oluyorum. Bazı geceler, uyumadan önce eski evi düşünüyorum. İnsanlar sevgililerini filan düşünür, ben ev düşünüyorum. 

"Madem o kadar seviyordun o evi, ne halt etmeye taşındınız?" diye soracak olursanız, "Olaylar tamamen benim dışımda gelişti." diyebilirim. Şöyle ki, eski eve nefret ettiğim bir evden, yıllar süren mücadelenin sonunda taşındık, Garmin yaklaşık 4 yıl boyunca taşınmak istemedi. Nefret ettiğim evde, üst kat komşuların gürültüsünden ve ulaşım probleminden çıldırma noktasına geldiğim işin, taşınırken iki kriterim vardı; ev en üst kat olacak ve merkezi olacaktı. İkinci baktığımız evde aradığım kriterleri fazlasıyla yakaladım ve bir ay içinde taşındık. Allah'ım nasıl da mutluydum, üstümde tepinen kimse yoktu, en sevdiğim yerlere 10 dakikada yürüyerek gidiyordum. Birkaç ay sonra evin ilk problemi kendini gösterdi; ev çok sıcak oluyordu, banyodan çıkıyordunuz ve terlemeye başlıyordunuz, klima filan da bayıyordu bir süre sonra. Neyse yaz dediğin 3-4 ay, kafamız rahat diyerek evimizi sevmeye devam ettik. Sonra kış geldi, ev pek iyi ısınmıyordu merkezi sistem nedeniyle, onu da boşverdik, evi çok seviyorduk, sonra üçüncü kış tavanda rutubet izleri oluştu, ev bir garip kokmaya başladı, evi hala çok seviyorduk, ve annem o esnada devreye girdi, yazlık satılmıştı, bir miktar para daha vardı, kredi çekip bir ev alınmalıydı, nereye kadar kirada oturacaktık, bu evde çürüyüp gidecektik. Bizim olmayan bir parayla bizim oturmamız için ev alınacaktı, ne olduğunu tam kavrayamadan kendimizi ev bakarken bulduk. Şu anki evi de ben buldum aslında, sevdim de ama yürüyüş mesafesinin uzunluğunu, üst kat komşuları geçmiş tecrübelerime rağmen çok da takmadım. Güzel, sevimli bir evdi, kısmetimizde de varmış, annem ve ablamın girişimleriyle ev alındı. Ve taşındık...

Taşındıktan sonra anladım ki ben üst katta biri hafifçe yürüse bile sinir oluyorum, eski gürültülü günler aklıma geliyor, neyime benim ara kat? Çok yeni, çok düzgün yerleri çok da sevmiyorum, eski binalar, eski mahalleler ise çok hoşuma gidiyor. Yürüyerek gitmek istediğim yere ulaşmam hayati öneme sahip çünkü araba kullanamıyorum. Ve şimdi bir de bebek arabası olduğu için işin içinde uzun mesafe yürümek bayağı bir yorucu oluyor. Yani aklım neredeydi bu ev işi ortaya çıktığında bilmiyorum. Bir de tabi annemle ablamın kiracısı olmak gibi bir durumumuz var. Birşey dedikleri yok ama hissediyorsun onlara bağımlı olduğunu. Eskiden ise veriyorduk kiramızı, takılıyorduk işte. Ne bileyim, tabi şükretmek lazım, güzel bir yerde oturuyoruz diye ve çok takmamak lazım ama işte olmuyor.

Şu sıralar nefret ettiğim evde oturduğumuz dönemdeki gibi sürekli evleri inceliyorum yürürken. Ve düşünüyorum, "Bir gün şuraya ya da buraya taşınabilir miyiz?" diye. Ama pek umut görmüyorum, o kadar ev alınmış, ne diyeceğim, "Ben bu evi sevmiyorum, taşınmak istiyoruz" mu? Yok olmaz, nankör olurum sonra. Aslında bu işin tek çaresi var, benim kendi paramı kazanmam  (yıllardır sayıklıyorum bunu ama bir halt olmuyor,) ve istediğim yere taşınmamız...

Neyse hayırlısı diyelim, zaten diyebileceğim ve yapabileceğim başka birşey yok. Güle  güle oturalım.