23 Mart 2022 Çarşamba

Hava Nasıl Oralarda?

Hava buralarda geçtiğimiz haftalarda fazlasıyla ısındı. Dünyanın büyük bir bölümü heyacanla baharı ve ardından yazı beklerken, bizler yaz diyemeyeceğimiz, hatta kelimelerle tanımlayamayacağımız, korkunç sıcakları bekliyoruz. Tam da "Sıcaklar erken geldi. Bu ne böyle ya? Nefes alamıyorum, artık açık havada yürüyüş yapamayız. Çocukları parka götüremem bundan sonra. Öğlen ikide ben 41 dereceyi gördüm!" cümleleri sık sık söylenmeye başlamışken hava geçen Perşembe, hafif hafif esen bir rüzgarla serinledi! Pazartesi sabahı çocukları arabayla okula bırakırken, arabada 20 dereceyi görmem içimi tatlı bir sevinçle doldurdu. Sabah 7:30'da çok da terlemeden yürümek, sonra açık havada kahve içmek öyle iyi geldi ki. Bugün yine hafiften ısınmaya başladı ama yine de çok kötü değildi. Hafif serin günlerin tadını çıkarmaya çalışıyorum çünkü çok az kaldı, sıcaktan bunalmanın ötesinde hisler yaşayacağım günlere.


Hava durumunun ardından hayat durumuna geçiyorum; Atomik Alışkanlıklar'a devam edemedim, hatta evde nerede hiçbir fikrim yok, ablamla annem geldi, ablam döndü, annem kaldı ve daha bir ayda burada, bazen çok bunaltıyor ve çığlık atma isteği uyandırıyor içimde ama dayanmaya çalışıyorum, yoga eğitimi devam ediyor  ve ben de sıkılmaya devam ediyorum, Sanatçının Yolu adlı kitaba başladım, daha önce Türkçesine başlayıp, ilerleyememiştim, İngilizcesi gayet güzel ilerliyor ama haftalık ödevler var ve ben onları yapamadığım, yapmadığım için kitap giysilerimin arasında bir yerde beni bekliyor, annem ve ablam gelmeden önce kendi çapımda düzenlediğim ev çoktan dağıldı, annemin düzen bozmayla ilgili ciddi bir yeteneği var, çocukların okulu Cuma'dan itibaren 2 hafta tatil, havalar ısınırsa o 2 hafta evde ve bir de üstüne annemle nasıl geçer bilmiyorum, annem burada olduğu için ev işleri ile ilgili yüküm haffiledi ama geceleri onunla saçma Türk dizileri izlediğim için erken yatamıyorum ve sabah da 6 sularında yataktan sürünerek kalkıyorum, yoga yapmak istiyorum kendi kendime ama onu da yapamıyorum çünkü evde bana düşen bir alan yok. Ahhhh bilge Virginia Woolf ne güzel demiş yüzyıllar önce, kendine ait bir oda, para ve zaman diye! Bende hiçbiri yok, neyse depresif hallere girmeyeyim. Günlerimin şu sıra en hoşuma giden kısmı, Atlıkarıncada Bir Tur Daha adlı kitap...Kanser hastası bir savaş muhabirinin hastalığının teşhisi ve tedavisine ilişkin geçmişle harmanlanmış anıları, düşünceleri, tecrübeleri. Öyle şahane bir anlatı ki, herkes hemen alsın, okusun bence...


Daha yazmak isterdim ama Garmin işten geldi, annem burada diye işe gidiyor, çocuklar aç ve akşam yemeği hazırlıkları beni bekliyor! Daha sık yazmak ve hayatın her anından ufacık da olsa keyif almak dileğiyle...

2 Mart 2022 Çarşamba

Günlerin Özeti

Haftada 2 kere yazacağım diyerek çıktığım yolda, maalesef başarıya ulaşamadım. 'Atomik Alışkanlıklar' adlı kitaptan aldığım gazla, haftada 2 gün yazmayı planladım, hatta hangi günler ve saat kaçta yazacağımı da planladım (kitabın tavsiyesi) ama olmadı. Kitabı da günlerdir okuyamadım. Tekrar okumaya ve tabi yazmaya geri dönmeyelim.

Neler yaptım geride bıraktığımız günlerde şöyle bir bakalım; ev halkı tarafından pek beğenilmeyen yemekler yaptım, yıkadım, kuruttum, katladım, sildim süpürdüm, marketlerden yiyecek vb taşıdım, sabahları bazen tek başıma, bazen de bir iki arkadaşla kahve içtim, arada yürüyüş ve yoga yapmaya çalıştım, maalesef bol bol instagrama baktım ve bol bol 'Love is Blind' izledim!

'Love is Blind Brasil' bittikten sonra, izlemek için bir şey ararken, gözüme 'Love is Japan' çarptı. Kendi kendime 'Bu sana ne ifade edecek? Kültür uzak, dil farklı..' dedim ama izlemeye başladım. İlk birkaç bölümü atlaya hoplaya, yemek yaparken, sebze meyve soyarken izledim. Sonra arabada çocukların okuldan çıkmasını beklerken ya da çocuklar uyuduktan sonra tüm ilgimi ve dikkati vererek izlemeye başladım. Ve Amerika ile Brezilya versiyonuna göre Japonya versiyonundan çok şey öğrendim, keşke 20 yıl önce öğrenseydim. Bir de Japonların kibarlığı, zarifliği, sakinliği çok hoşuma gitti. Mesela Amerika ve Brezilya'daki arkadaşlar, ilk yüzyüze karşılaşmalarında, sanki yıllardır görmedikleri ama hiç unutamadıkları ilk aşklarına mıcivezi bir şekilde kavuşmuş gibi davranıyorlardı. Birbirlerini görür görmez, kelimenin tam anlamıyla, birbirlerinin üzerine atlıyor ve şapır şupur bir hal alıyorlardı. Sonrasında da, birbirlerini doğru düzgün tanımayan bu iki insan arasındaki aşırı ve gereksiz samimiyet devam ediyordu. Balayı ve birlikte yaşama süresince yiyor, içiyor, saçma sapan sorular sorup kavga ediyor, sonra tekrar aşırı samimi olup, çoğunlukta da tam evlenecekken "Hayır" diyiveriyolardı. Japonya versiyonunda ise ilk yüzyüze karşılaşmada, önce birbirlerini nazikçe selamlayıp, sonra "Sana sarılabilir miyim?" diye sorup, tatlı tatlı birbirlerine sarıldılar ve tüm süreç boyunca birbirlerini gerçekten tanımak için çaba sarf ettiler. Bazılarının soruları aşırıydı ama genel olarak kadınların sorgulamalarına ve kendileriyle, beklentileriyle ilgili netliklerine hayran kaldım. Erkeklerin bir kısmı klasik olarak evliliğin ne anlama geldiğinden habersizdi ve onlarla eşleşen kadınlar nikah masasına gelmeden, güzel güzel ayrılıp yollarına devam ettiler. Geride kalan çiftler ise birbirlerini tanımak için sorular sordular, sohbet ettiler, röportajlarındaki kendilerini sorgulamaları da şahaneydi. İzlerken sürekli "Ya ben niye bunları düşünemedim evlenmedim önce?" diye kendimi epey sorguladım. Mesela evlenmeden karşındakine gerçekten sormak lazım "Gelecekten beklentin ne? Nasıl bir hayat hayal ediyorsun kendin için? Ben 3 çocuk istiyorum, ya sen? Ev işlerini bölüşmek sana uygun mu? Hobilerin neler?" diye. Japon ablalar hem bu soruları sordular, hem de adamlar istedikleri gibi cevaplar verse de, bazı durumlarda inandırıcı bulmadılar ve haklılardı da inandırıcı bulmamakta. 

Bir de dediğim gibi kendileri, davranışları, giysileri, yemekleri ne kadar zarif ve sade. Ayrıca arkaya 10 bölüm izlediğim için resmen Japonca kelime yakalamaya başladım, burada Türk dizileri izleye izleye şahane Türkçe konuşmaya başlayan birkaç arkadaşımı anladım. Ben de düzenli izlesem herhalde biraz konuşabilirim. Bir de balayını geçirdikleri Okinawa'ya bayıldım. İnsanların çok uzun yaşadığı yerlerden biri Okinawa ve öyle güzel ki. Ve tabi bir de Japonların nasıl bu kadar ince olduklarını çözdüm; kuruyemiş kasesinde yemek yiyorlar, sabah öyle ekmek reçel gibi olaylar yok ve o kadar küçük lokmalar yiyorlar ki yani kilo alsalar mucize olur...

Evet günlerin özeti dedim, reality show özeti verdim. Bundan sonra daha düzenli yazmak niyetiyle iyi geceler dilerim.