2 Mart 2022 Çarşamba

Günlerin Özeti

Haftada 2 kere yazacağım diyerek çıktığım yolda, maalesef başarıya ulaşamadım. 'Atomik Alışkanlıklar' adlı kitaptan aldığım gazla, haftada 2 gün yazmayı planladım, hatta hangi günler ve saat kaçta yazacağımı da planladım (kitabın tavsiyesi) ama olmadı. Kitabı da günlerdir okuyamadım. Tekrar okumaya ve tabi yazmaya geri dönmeyelim.

Neler yaptım geride bıraktığımız günlerde şöyle bir bakalım; ev halkı tarafından pek beğenilmeyen yemekler yaptım, yıkadım, kuruttum, katladım, sildim süpürdüm, marketlerden yiyecek vb taşıdım, sabahları bazen tek başıma, bazen de bir iki arkadaşla kahve içtim, arada yürüyüş ve yoga yapmaya çalıştım, maalesef bol bol instagrama baktım ve bol bol 'Love is Blind' izledim!

'Love is Blind Brasil' bittikten sonra, izlemek için bir şey ararken, gözüme 'Love is Japan' çarptı. Kendi kendime 'Bu sana ne ifade edecek? Kültür uzak, dil farklı..' dedim ama izlemeye başladım. İlk birkaç bölümü atlaya hoplaya, yemek yaparken, sebze meyve soyarken izledim. Sonra arabada çocukların okuldan çıkmasını beklerken ya da çocuklar uyuduktan sonra tüm ilgimi ve dikkati vererek izlemeye başladım. Ve Amerika ile Brezilya versiyonuna göre Japonya versiyonundan çok şey öğrendim, keşke 20 yıl önce öğrenseydim. Bir de Japonların kibarlığı, zarifliği, sakinliği çok hoşuma gitti. Mesela Amerika ve Brezilya'daki arkadaşlar, ilk yüzyüze karşılaşmalarında, sanki yıllardır görmedikleri ama hiç unutamadıkları ilk aşklarına mıcivezi bir şekilde kavuşmuş gibi davranıyorlardı. Birbirlerini görür görmez, kelimenin tam anlamıyla, birbirlerinin üzerine atlıyor ve şapır şupur bir hal alıyorlardı. Sonrasında da, birbirlerini doğru düzgün tanımayan bu iki insan arasındaki aşırı ve gereksiz samimiyet devam ediyordu. Balayı ve birlikte yaşama süresince yiyor, içiyor, saçma sapan sorular sorup kavga ediyor, sonra tekrar aşırı samimi olup, çoğunlukta da tam evlenecekken "Hayır" diyiveriyolardı. Japonya versiyonunda ise ilk yüzyüze karşılaşmada, önce birbirlerini nazikçe selamlayıp, sonra "Sana sarılabilir miyim?" diye sorup, tatlı tatlı birbirlerine sarıldılar ve tüm süreç boyunca birbirlerini gerçekten tanımak için çaba sarf ettiler. Bazılarının soruları aşırıydı ama genel olarak kadınların sorgulamalarına ve kendileriyle, beklentileriyle ilgili netliklerine hayran kaldım. Erkeklerin bir kısmı klasik olarak evliliğin ne anlama geldiğinden habersizdi ve onlarla eşleşen kadınlar nikah masasına gelmeden, güzel güzel ayrılıp yollarına devam ettiler. Geride kalan çiftler ise birbirlerini tanımak için sorular sordular, sohbet ettiler, röportajlarındaki kendilerini sorgulamaları da şahaneydi. İzlerken sürekli "Ya ben niye bunları düşünemedim evlenmedim önce?" diye kendimi epey sorguladım. Mesela evlenmeden karşındakine gerçekten sormak lazım "Gelecekten beklentin ne? Nasıl bir hayat hayal ediyorsun kendin için? Ben 3 çocuk istiyorum, ya sen? Ev işlerini bölüşmek sana uygun mu? Hobilerin neler?" diye. Japon ablalar hem bu soruları sordular, hem de adamlar istedikleri gibi cevaplar verse de, bazı durumlarda inandırıcı bulmadılar ve haklılardı da inandırıcı bulmamakta. 

Bir de dediğim gibi kendileri, davranışları, giysileri, yemekleri ne kadar zarif ve sade. Ayrıca arkaya 10 bölüm izlediğim için resmen Japonca kelime yakalamaya başladım, burada Türk dizileri izleye izleye şahane Türkçe konuşmaya başlayan birkaç arkadaşımı anladım. Ben de düzenli izlesem herhalde biraz konuşabilirim. Bir de balayını geçirdikleri Okinawa'ya bayıldım. İnsanların çok uzun yaşadığı yerlerden biri Okinawa ve öyle güzel ki. Ve tabi bir de Japonların nasıl bu kadar ince olduklarını çözdüm; kuruyemiş kasesinde yemek yiyorlar, sabah öyle ekmek reçel gibi olaylar yok ve o kadar küçük lokmalar yiyorlar ki yani kilo alsalar mucize olur...

Evet günlerin özeti dedim, reality show özeti verdim. Bundan sonra daha düzenli yazmak niyetiyle iyi geceler dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder