2 Haziran 2011 Perşembe

Geniş Zamanlarda Okuyamamak...

Şu sıralar, Lindsay Lohan'la hem aynı doğum gününü (2 Temmuz), hem de benzer bir kaderi paylaşıyoruz. Şöyle ki, o hırsızlık nedeniyle 29 Haziran'a kadar elektronik kelepçe marifetiyle ev hapsinde tutuluyor, ben ise geçici bir sağlık problemi nedeniyle, neredeyse iki ayı aşkın bir süredir, hep evdeyim. Lindsay'nin durumu mu yoksa benim durumum mu daha zor tartışılır, aslında tartışmaya gerek yok çünkü çok şükür şu sıralar iyiyim ve inşallah ev hapsim iyi ve mutlu bir şekilde sonuçlanacak. AMAAAAAAA yine de söyleyeyim, evde, fazla hareket kabiliyeti olmadan yaşamak zor. Yani şu son günlerde, evden çıkmaya hali kalmamış emeklileri, yaşlıları, hastaları ve onların sıkıntılarını çok ama çok iyi anlar oldum. Onların yakınlarına sitemleri, sıkıntıdan kimi zaman çatlar hale gelip sağa sola bağrınmaları, asabi, huysuz halleri artık benim için son derece manalı. Bırakın çemkirsinler, söylensinler istedikleri gibi çünkü sürekli evde olmak gerçekten tam bir mücadele.

Benim durumumda, tek başıma evde kalmam uygun olmadığı için gündüzleri annemin, akşamları ise Garmin'in gözetimindeyim. 3-4 ay öncesine kadar, annemi haftada 2-3 defa gördüğü için kimi zaman sıkılan, bunalan ve şikayet eden ben her gün en azından 12 saat kendisiyle beraberim ve üzülerek kendisine önceden haksızlık ettiğimi öğreniyorum. O kadar bayıltmıyor çünkü beni şu sıralar ve neticede gün içerisinde gördüğüm iki insandan biri. Sabah kendisiyle hafif bir kahvaltı yapıyoruz, sonra televizyonda son keşfim olan, son derece manasız "Bugün Ne Giysem?" adlı programı izliyoruz. Programı izlerken, orada jüri üyeliği yapıp yapamayacağımı düşünüyorum. Bana kalırsa, oturduğum yerden insanların giysileri büyük bir kolaylıkla eleştirebilirim. İyileşir iyileşmez, bu işe de talip olacağım! Sonra duruma ve annemin ruh haline göre (Kendisi televizyon izlemeye şiddetli karşı, bazen 'Kapat şunu!' diyerek ani bir çığlık atabiliyor.) bir yemek programı ya da saçma sapan birkaç şey daha izliyorum. Ancak annem 12 dolaylarında televizyonu kesin olarak kapattırıyor.



Bu durumda, eğer ağrım sızım yoksa biraz bilgisayarda vakit geçiriyorum. Ağrı sızı durumunda ise kanepede, annemin tabiriyle, köşe yastığı gibi oturarak kitap okuyorum. Zaten herkes, daha doğrusu beni tanıyan bilen herkes, evde istirahat etmem gerektiğini duyunca şöyle diyor "Ooooooooooooooo B. sen günde 2-3 kitap bitiriyorsundur şimdi, ne güzel!" Evet, normal ben olsam, kitap okumak için bir yerlerimi yırtarım. Şöyle birkaç örnek vereyim; Garmin benzin alırken, fırsat bu fırsat deyip, çantamdan kitabını çıkarıp okuyan biriyim ben; ilkokuldayken her gün bir roman bitiren bir bünyeydim ben, üniversite zamanı - hiç abartısız - haftada 4 roman bitiren bir kitap kurduydum ben. Fakat iş geniş zamanlara geldiğinde, yani şu sıralar içinde bulunduğum duruma gelince; saatlerce  uzanıp kitap okuyamıyorum, bunalıyorum nedense ve bir de bir türlü beni alıp götürecek, elimden bırakmak istemeyeceğim romanlarla karşılaşamıyorum. Bu sıralar o kadar çok romana başlayıp, fırlatıp attım ki bitirmeden! Kendime şaşıyorum ve kızıyorum çünkü bu zaman bol bol okumam için iyi bir zaman ama yok olmuyor olmuyor ve bu yazı burada bitiyor çünkü ağrılar hafif yokluyor...Yarın devam edeceğime kendi kendime söz veriyorum ve kendime inanmak istiyorummm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder