7 Aralık 2010 Salı

Boston Boston Boston

Başka bir kıtada, bir otel odasındayım an itibariyle. Ve tüm günü burada geçirmek durumundayım çünkü burada araba kullanmam imkansız, kaldığımız otel şehir merkezinden 1 saat uzaklıkta, kocam eğitimde...Ve saat henüz sabah dokuz buçuk civarında, Allah bana sabır versin, ne diyeyim.



Cumartesi gecesinden beri Boston'dayız. THY ile seyahat ettiğimiz için yolculuğumuz macera dolu bir şekilde başladı. Saat 10:50'de kalkması gereken uçağımız, saat 15:00'e doğru kalktı ve THY bizi saatlerce beklettiği için anlayışımıza teşekkür edip, bizlerden özür diledi. Açıkçası ben hiç anlayışlı değildim, saatler sürecek bir yolculuk öncesinde bir de saatlerce havaalanında bekletildiğim için. Ve bu rötar olayının THY için bir kural haline geldiğini düşünmeye başladım, çünkü bizden birkaç gün önce de ablam yine 3-4 saat havaalanında beklemek durumunda kaldı ve dün yine ablam yine THY yüzünden yaklaşık 2 saat havaalanında hapis kaldı. İş mi bu şimdi, hadi rötar var, anlayışıma teşekkür etme de, ne bileyim mil yükle, birşey ver, bir bedeli olsun yarattığın gecikmenin, yorgunluğun. Ama yok, THY'nin yolcuları anlayışlı olmak zorunda! Tabi bu kadar gecikme neticesinde, hava karardığında New York'a inebildik ve hemen araba kiraladığımız yere koşturup, 3,5 saatlik Boston yolculuğumuza başladık. Sevgili kocamın nasıl olup da araba kullandığını anlayamadım, ben şahsen uykusuzluktan kafamı dik tutamıyordum, vücut saatim uyumak uyumak istiyordu. Bir saat filan dayandım, kocama destek olmak için ama nafile kendimden geçiyordum, hatta rüya bile görüyordum. Derken, bir baktım durmuşuz, kocam hadi inelim birşeyler yiyelim diyor, atladım hemen arabadan ve otoban kenarındaki Bir Mc Donalds'a girdik. Allah'ım sanki rüyamın devamı gibiydi Mc Donalds, o ne kalabalık, o ne büyüklük, o ne enteresan tipler, rüya olsa bu kadar olur. Enteresan bir şekilde tırstım ve kocama yapıştım. Ne hikmetse aklımda sürekli Amerikan polisiyeleri, her an biri, beni alıp götürecekmiş gibi hissediyorum, tuvalete gitmeye bile korkuyorum. Haaa bu arada tam yola çıktığımız gün regl oldum, 10 saatlik uçak yolculuğunda tuvaletlerde türbülansa girdim ve lanetleyip, bol bol küfrettim reglime. Hadi hamile kalamadım bir ay daha tamam ama, reglimin zamanlaması beni gerçekten çıldırtıyor. Gün mü kalmadı da tam yola çıkacağımız gün başlıyorsun ve tüm yolculuk ve tatilin büyük bölümünde tuvalet peşinde koşmama neden oluyorsun. Neyse yemeğimizi yedik, bu arada porsiyonlar dev gibi değil, aynı Türkiye'deki gibi, yola devam ettik ve ben yolculuğun kalan kısmında horul horul uyudum. Otele vardığımızda saat, buranın saatiyle akşam 10:00'du, hemen odaya koşup derin bir uykuya daldık. Tabi 10:00'da yatınca sabah 5'te dikildim ben ama jetlag olmamak için biraz daha uyumaya çalıştım ve açıkçası jetlag filan olmadım da, sadece biraz erken yatıyor ve biraz erken kalkıyorum.



Geliş maceramız bu şekilde sona erdikten sonra, Pazar sabahı kendimizi merkeze attık, fakat o ne soğuk öyle, gayet sağlam giyindiğimiz halde zangır zangır titredik bütün gün, hele bir de rüzgar esti mi, soğuğu anlatmaya kelimeler yetmez. Sıcak birşeyler içerek, ve sık sık kafelerde mola vererek, bayağı bir gezdik. Boston çok güzel bir yer, her yer çayır çimen, orman. Evler harika, rüya gibi, müstakil, 2-3 katlı, ve sıradan evler böyle. Bizdeki gibi sadece parası olanlar oturmuyor bu şahane evlerde. Bir de Noel bu arkadaşlar için haliyle pek bir önemli ve etrafı nasıl güzel süslemişler, anlatamam. Evler, ağaçlar, dükkanlar, cafeler rengarenk ve ışıl ışıl. İnsanın içi açılıyor ve kendini çok mutlu hissediyor. Bir de buradaki insanlar bırakın obezi, şişman bile değil. Ben gelmeden önce, herkes dev Amerikalılar göreceğimi söylüyordu. Fakat ben 3-4 tane öyle aşırı şişman insan gördüm, onların da bizim ev kadını, komşu teyzelerden pek farkı yoktu, yani ancak onlar kadar şişmanlardı. Benim gördüğüm insanların çoğu gayet ince ve fitti. Bir de Boston'da herkes mütemadiyen koşuyor, sabahtan akşama koşan bir sürü insan gördük. Öyle parkta filan da değil, her yerde koşuyorlar, eee bu insanların şişman olması düşünülebilir mi? Tabiki hayır, açıkçası ben kendimi, onları görünce fena halde şişman ve çirkin hissettim.



Boston'un merkezine yaptığımız ziyaret sırasında Harvard'ı ve etraftaki öğrencileri de gördüm, şahaneydi. Kıskandım hepsini, düşünsenize, Harvard'da okuyorlar. Ve Harvard'ın çevresindeki yaşam da harika, küçük küçük cafeler, kitapçılar, kırtasiyeciler var. O kafelerden birine oturup, ders çalışmak istedi canım.

Boston'da Harvard ve üniversiteler dışında ünlü olan bir başka şeyde outlet merkezleri, gerçekten inanılır gibi değiller. Bir sürü mağaza var, fiyatları gerçekten ucuz ve bizdeki outletler gibi giyilemez şeyler satmıyorlar. Gayet güzel ve uygun ürünler satıyorlar. Fakat alışverişin de sonu yok. Şahsen ben kilo aldığım ve bir de üstüne regl olduğum için fazla birşey almadım, alamadım. Bir kere regl olduğum için saçım, başım, cildim rezalet bir durumda. Bunun dışında getirdiğim kotların hepsi dar geliyor, eee öyle olunca da insanın birşey alası kalmıyor. Fakat kocam, harika bir alışveriş yaptı. Ahhh ben de şöyle ip gibi incecik olsaydım, neler alırdım neler. Kendime not: dönüşte kesin olarak ciddi bir sağlıklı beslenme programına başlanacak!



Boston evet güzel, keyifli bir yer fakat çok soğuk ve hiçbir yerde sigara içilemiyor. Gelmeden önce kapalı alanlarda sigara içemeyeceğimi biliyordum da havanın bu kadar soğuk olduğunu bilmiyordum. Şöyle bir yerde oturup, elinde sıcacık kahvenle, huzurla sigara içmek imkansız. Sürekli titreyerek, sigara içiyorsun. Ve kendimden başka, üç günde, toplam 3 kişi daha gördüm sigara içen. Yani pek sigara içmiyorlar. Ahhh şu odada bir balkon olsaydı, en azından aşağı inmeden bir sigara içerdim. Neyse hem de hava almış olurum.

Evet, şimdilik Boston maceralarım bu kadar. Bugünü geçirmek için elimde olanlar; internet, kitaplarım, defterim, koskoca bir paket cips, bir kutu bisküvi, sigara, televizyon ve su. Otelde kahvaltı dışında, yemek servisi de yok ve kocam eğitimden sonra bir de iş yemeğine gidecek, pöffff. Aaa bir de unutmadan, burada da sabahları kayıp insanlarla ilgili bir program var, Müge Anlı modeli birşey. Dün sabah biraz baktum ama bu sabah tekrar yakalayamadım. Belki yarın sabaha artık!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder