29 Kasım 2010 Pazartesi

Sinir Bozucu Bir Gün

Dün gece kanepede uyuyakalmışım. Uyandığımda saat sabah beşti ve uykuma yatağımda devam edeyim diyerek, donmuş bir halde yatak odasına doğru yola çıktım. Tam banyonun yanından geçerken, aklıma dişlerimi fırçalamadığım geldi. Benim yatmadan önce dişlerimi fırçalamadığım bir gece yoktur, eğer dişlerimi yatmadan önce fırçalamazsam ertesi günümün kötü geçeceğine kendimi inandırdığım için. Fakat dün gece ya da sabah demeliyim belki de hiç halim yoktu ve kafamdan Pazartesi neler yapacağımı geçirdiğimde de kötü olabilecek birşey olmadığını düşündüm. Ve gittim yattım. Sabah uyandığımda dişlerimi fırçalamadığımı unutmuştum bile.

Son dönemde kilo aldığım ve evdeki kotlara pek rahat sığamadığım ve bir de üstüne Cumartesi on günlüğüne seyahate çıkacağımız için kendime bir kot ve kadife pantolon alma hedefim vardı bugüne ilişkin. Ama öncesind evi toparlamam ve temizlemem gerekiyordu. Aslında saat 10'da alışveriş merkezinde olmayı hedeflemiştim ama hem geç kalktığım hem de temizlik vakit aldığı için saat 11'i geçerken, alışveriş merkezindeydim. Yoldayken de, bir gerizekalı olarak, annemi aradım. Aslında kendisiyle konuşmak ya da vakit geçirmek istemiyordum ama zat-ı şahaneleri benimle birşey konuşmak istediğini ve ona uğramamı söyledi. Tamam dedim ve tabi anında sinirlerim bozuldu, kim bilir ne saçmalayacak, nasıl gereksiz şeyler üzerine ahkam kesecekti. Alışveriş merkezine girdiğim anda alışveriş motivasyonum kendini bezginliğe bırakmıştı. Yangından mal kaçırır gibi mavi jeans'e girdim. Ben genelde mağazalara tek başıma girmeyi hiç sevmem, yanımda biri olmalı ki, satış danışmanlarını benden uzak tutabilsin ve bir de tek başıma bir sürü şey deneyip hiçbir şey almadan mağazadan çıkamam, mağazaya ayıp olurmuş gibi gelir. Sanırım gerçekten gerizekalıyım. Neyse aklımda birkaç model vardı, bir arkadaşımın yeni aldığı modeller. Satış danışmanı hepsini yığdı kucağıma ve ben denemeye başladım. Denediğim bütün kotlar tayt gibiydi ve tüm dikişlerini bedenimde hissedebiliyordum, kadife pantolon bile daracık duracık birşeydi. Bu arada sevgili satış danışmanı hepsinin çok güzel durduğunu söylüyordu ısrarla. O da gerizekalı galiba. Neyse bir model fena durmadı ama o da çok rahat değildi, yani evdeki kotlarım kadar sıkıyordu ve peki ben ne yaptım? "O kadar kot denedim, kız da tepemde, nasıl çıkarım şimdi hiçbir şey almadan?" diyerek kota bir sürü para bayıldım ve çıktım. Ve o anda da kendime fena halde kızmaya başladım; niye alır insan işine yaramayacak bir giysiyi, birisine, tanımadığı birisine ayıp olmasın diye insan kot alır mı? Ben aldım işte ve evdeki kot mezarlığına yeni bir kot daha ekledim, yok yere, gereksiz yere, gerizekalı olduğum için. Kim yapar yani böyle bir salaklık.



Sonrasında hızla anneme gidip, kendisinden kurtulmaya karar verdim. Annemle sağlıklı bir sohbet genelde imkansız olduğu için yüzyılın kavgalarından birine imza attık. O kadar saçma sapan şeyler üzerine tartıştık ki, benden tam olarak ne istediğini bile anlamadım. Fakat sinirlerimi ciddi şekilde yerinden oynattı kendisi. Ve aile denilen kurumdan bir kez daha nefret ettim. Beni dünyaya getirmede aracı olan birisi, yani annem, kalkmış şunu şöyle yap, ablana şöyle de, kocana böyle de, diye diye abuk sabuk konuşuyor. Bunları söyleyen bir arkadaşım, sevgilim ya da kocam olsa, bir daha muhatap olmam, ayrılırım vs. ve kurtulurum. Ancak saçmalayan insanın annesi olunca çaresiz kalıyor insan. Ne yapacağım? "Anne, ben seninle anlaşamıyorum ve fikirlerimiz hiç uyuşmuyor, görüşmeyelim" mi diyeyim? Olmuyor işte annelerle öyle. Ben bunları düşünürken, bu arada kendisi bana çığlık çığlığa "Görüşmeyelim," diyebiliyor. Vallahi anlayamıyorum ve bu anne baba olma kavramına hasta oluyorum. Ne oluyor yani doğurdun, büyüttün diye herşeyi söyleyebileceğini mi sanıyorsun? Bir de yarın ablam geliyor. Ona da çaktırmamak lazım annemle aramızın kötü olduğunu, neticede o anneme daha fazla kıl oluyor ve bana dediklerini duyarsa, çıldırır. Bir de onunla uğraşamam. Şeytan diyor ki New York'a git ve bir daha dönme buralara. Arayıp dursunlar beni. Ben de o arada gidip Paul Auster'dan beni evlat edinmesini rica edeyim. Birlikte roman okur, romanlar üzerine sohbetler yaparız ve ben böylece Yeni Dünya'da yeniden doğmuş olurum. İstemiyorum böyle anne de hayatta! Yeter gerçekten ve keşke gerçekten başka bir ülkede yaşama şansım olsaydı, arkama bakmadan kaçar giderdim buralardan.

Bir de akşama misafir var, öfff, gerçi herşeyi, yani pasta börek çöreği hazır aldım ve hiç yorulmadım hazırlanmak için ama kimseyi çekecek halim yok. Bu gece şöyle tek başıma, elime bir kitap alıp, onu okurken sızmak ve bol bol sigara içmek istiyorum. Hiç sevimli evsahibesi rolünü oynayacak durumum yok ama kaçış da yok bu akşamdan. Ve galiba yarın tadilattan alacağım kotumu, oturup makasla kesip, bir daha salakça alışveriş yapmamaya yemin edeceğimmm.

Bir daha yatmadan önce kesinlikle dişlerimi fırçalayacağım, böyle, bir güne daha tahammülüm yok!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder