6 Kasım 2010 Cumartesi

Ooooooooooo piti pitiiiiiiiiiiiii

Son günlerde "seçmek" kavramına kafayı taktım. Her adımımda kendi kendime "Ben şimdi bunu yapmayı seçtim, ya şunu yapsaydım?" diye aklımdan geçirmeden duramıyorum. Ve sürekli seçim yapmanın insanın hayatını zorlaştıran önemli etkenlerden biri olduğunu düşünüyorum. Bence hayatımız, seçim yapmak zorunda olmaktan, seçmediğimiz şeyin belki de bizim için iyi olabileceğini düşünmeyi engelleyemediğimizden ve seçimlerimizin olası sonuçlarını seçtiğimiz an bilememekten zorlaşıyor. Sürekli seç babam seç.

Ben kendi hayatımla ilgili en önemli seçimimi, üniversite yıllarımda yaptım. O dönem, üniversitelilerden oluşan bir sivil toplum kuruluşunda çalışıyordum. Oldukça yoğun bir temposu vardı bu gönüllü çalışmanın ama ben inanılmaz mutluydum. Yıllar su gibi geçti ve ben üniversite son sınıfa geçtiğimde, geçmem gereken 33 dersim ve bunun karşısında deli gibi devam etmek istediğim gönüllü çalışma hayatım vardı. Annem görünümündeki mantık, okulu uzatmamam ve biran evvel iş hayatına atılmam gerektiğini çünkü gönüllü çalışmanın sonu olmadığını söylüyordu. Benim görünümümdeki kalbim ise okulu, kariyeri filan dinlemiyor, illa gönüllü çalışmaya devam etmek istiyordu. Günlerce hem ağladım hem düşündüm ve bir gün Karaköy'de vapur beklerken, oradaki bir gazete bayiinden şu an adını maalesef hatırlamadığım bir kitap aldım elime ve rastgele açtım, gözüme ilişen ilk cümle inanılmazdı, şöyle yazıyordu "En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir." Bu cümle öyle zihnime kazındı ki ben de gittim en kötü kararı verdim; mantığın sesini dinledim ve okulu bitirmeye karar verdim. Bu kararımın sonuçlarını tabiki o an bilmiyordum ve bence sonuçları pek de iyi olmadı. Gerçi bu kararım, kara bir bulut gibi içime hapsolup kalmadı ama karar vereceğim zaman zihnimde aniden alarm veren bir ışık halini aldı.



Karar vermek, seçmek, sonuçlar müthiş bir kaos yaratıyor insan hayatında ve seçmeme, karar vermeme gibi bir şansımız da yok. Sabahtan uyuyana kadar önemli önemsiz yüzlerce tercih yapıyoruz. "Sabah çay mı kahve mi içsem?" diye düşünüyoruz mesela ve diyelim kahve içiyoruz ve sonra midemiz ağrıyor. Bu anda da devreye karar vermenin ve seçim yapmanın en sinir bozucu sonucu devreye giriyor; "Keşke çay içseydim." Keşkeler de aynı seçimler gibi hayatın stres, depresyon yaratan temel taşlarından biri. Sürekli seçim yapmak ve bir de üstüne "keşke" dedirtecek seçimler yapmak korkunç birşey. Keşke mavi kazağı alsaydım, keşke zayıf olsaydım, keşke fizik okusaydım, keşke şemsiyemi yanıma alsaydım. Sonsuz sayıda keşke üretilebilir ve bu keşkeler paralelinde derin depresyon durumları yaratılabilir. İşte bu noktada da keşke dememek için doğru seçim yapmanın gerekliliği ortaya çıkıyor. Ancak her zaman doğru seçim yapmak neredeyse imkansız. Keşke bir bilgisayar programı olsa, bu programa seçimleri yüklesek ve bize anında olası sonuçları listelese, sonra biz de ona göre seçimimizi yapsak.

Dün akşam eve geldikten sonra bir arkadaşımın evinde toplanan arkadaşlarıma gidebilirdim. Vakit erkendi, kocam evde yoktu ve aslında gitmeyi de çok istiyordum. Fakat eve girdiğim anda, belki de akşam çok yediğim için bir an evvel giysilerimden kurtulmak ve kanepeye kıvrılmak istedim. Ama bir taraftan da zihnimden şunları geçiriyordum ;"Taksiyle gitsem taksici kesin döver beni, mesafe çok yakın. Gerçi bu saatte yürüyemem de. Gittim diyelim sonra nasıl döneceğim, yine aynı stres. Ya sohbetleri çok manasızsa? Ya gittiğime pişman olursam?" Bunları düşünürken bir taraftan da çoktan pijamaları giymiştim. Ve işte o an kendime "Tamam karar verildi, gitmiyorsun," dedim. Ancak saatler geçtikçe ve kanepede yatmaktan sıkıldıkça içim keşkenin gereksiz sıkıntısıyla şişmeye başladı; "Burada salak salak yatacağıma, keşke gitseydim, iki kelime sohbet ederdim vs" Ve o an, bu basit, anlamsız, hayatım üzerinde büyük bir etkisi olmayacak kararın bile bünyemde ne kadar stres yarattığını bir kez daha gördüm ve bunaldım. Ve kendi kendime "Keşke sürekli seçim yapmak zorunda olmasaydık" diyerek, seçtiğim kanepemde uyumaya karar verdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder