23 Kasım 2010 Salı

Şans Müziği

Şans Müziği bildiğim kadarıyla çok sevgili Paul Auster'ın romanlarından biri, şu sıralar kendisinin "New York Üçlemesi" adlı eserini okuyorum ve kıskançlıktan çatlıyorum, şahane yazmış gerçekten. Neyse konumuz Paul Auster'ın başarıları değil ve Şans Müziği adlı romanını da okumadım. Benim meselem, kendi şans müziğim ile ilgili, ne müzik ama! Aslında müzik değil benim şans müziğim; saf gürültü kendileri!

Şu köpekcik gibi huzurlu bir şekilde uzanmak isterdim!
Bu eve taşınmadan önce, dört yıl boyunca son derece gürültülü bir apartman dairesinde yaşadım. Şöyle ki üst kat komşularımız evlerinde gümbür gümbür yürüyor ve onların üst katındakiler ise sürekli eşya çekiyordu garç gurç, alt komşumuzun ise sabaha karşı ağlamaktan zevk alan bir bebeği vardı. Bebeği ve ailesini fazla takmıyordum açıkçası ama üst kattaki hayvanlara kafayı fena halde takmıştım. Onlar her gümbürdediğinde ya da eşya çektiğinde, saate bakmaksızın kaloriferlere elime geçen sert nesnelerle gümbür gümbür vururdum. Güya ben de onları rahatsız ediyordum. Bir gece benim kaloriferlerde şans müziğimi çalmamın ardından kapı çaldı. Pijamalarımlaydım ve kocam evde yoktu. Delikten baktım ve karşımda bebeğin babası vardı, açtım tabi kapıyı hayrola diye. Meğer baba hazretleri benim güm güm vurmamdan rahatsız oluyormuş, bebekleri uyanıyormuş vs vs. Tabi adama ne diyeceğim, beni de üst kattakiler mi rahatsız ediyor diyeceğim, oldu vurmam dedim, kapattım kapıyı. Fakat o günden sonra içimde fena bir sinir birikmeye başladı, sağa sola da vuramıyordum ve derdimi nasıl anlatacağımı da bilemiyordum; üst kata çıkıp "Lütfen biraz zarif yürüyün" mü diyecektim? Fakat mütemadiyen devam eden gürültü beni o kadar çıldırttı ki, bir akşam kocamın tüm engellemelerine rağmen gittim kapılarını çaldım,"Sizden gümbür gümbür sesler geliyor, geç vakitlerde, ne olur biraz özen gösterin," dedim. Kapıyı açan kadın gümbür gümbür yürüyenin 30 yaşındaki oğlu olduğunu ve önceden oturdukları evde bu yürüyüşün komşular tarafından çok sempatik bulunduğunu ama dikkat edeceklerini söyledi. O gece enteresan bir şekilde sessiz geçti ve ben o kadar huzur buldum ki, ertesi gün kalktım bir tabak sarma götürdüm kadına. Fakat sarma boşunaydı çünkü 30 yaşındaki oğul söz dinlememeye başladı, evde gümbür gümbür dolanıyordu, sanki üst katımda Guliver yaşıyordu ve gümbürtüye, neredeyse hiç durmayan eşya çekme sesleri eşlik ediyordu. Filmi kopardığım bir başka akşam da eşya çekicilerin kapısını çaldım, sinirden titriyordum, böyle böyle dedim ve bilin bakalım bana ne dediler, en üst katta oturmalarına rağmen "Aaaa ne alakası var, biz eşya filan çekmiyoruzzzz!" Herhalde çatıdaki inler cinler eşya çekiyordu. Baktım bu insanlarla bir yere varamayacağım ve bir türlü huzur bulamıyorum, faaliyet alanımı değiştirdim; duaya ve kulis faaliyetlerine verdim kendimi, bu insanların taşınması için ciddi ciddi dua ediyor ve bu insanları her fırsatta yöneticiye şikayet ediyordum. Yönetici beni deli sanmaya başladı günler geçtikçe ama tatlı bir kadıncağızdı, en azından dinliyordu. Fakat dualarım cevaplanmadı ve alt kattaki bebek ailesinin taşınmasıyla yeni bir şekil aldı, alt kata komün halinde bir grup insan taşındı bir gün. Bebekten kurtuldum diye sevindim, en azından, en zararsızı olsa da biri gitmişti, belki de diğerleri de zamanla giderdi. Ancak alt katttakiler, şans müziğime dehşet verici bir katkıda bulundular. Bir gece, saat 03:00 sıralarında havlama sesleriyle uyandım, evet sokak köpekleri havlıyor olabilirdi ama maalesef havlayanlar alt komşularımızdı, bir kadın ve bir erkek karşılıklı havlıyordu, inanamadım, neye uğradığımı şaşırdım. Bebek ağlaması neyse ama bir insanın havlaması? Yeniden yöneticinin kapısına gittim ertesi gün, insanların havladığını söyledim, kadıncağız şoka girdi ve şoka girmekle kaldı. Artık çaresiz bir haldeydim. Her taraftan birsürü manyak etrafımı çevirmişti ve ben çaresizdim, ne oturduğum evden kurtulabiliyordum ne de komşulardan. Yeni bir strateji sayfası açtım bunun üzerine, kocama taşınalım burası her yere çok uzak, ayrıca çok da gürültülü diye baskı yapmaya başladım. Bu gürültü olayı hayatımı o kadar etkiliyordu ki, kocam da sürekli şikayet etmemden çıldırma noktasına geldi. Her akşam, düzenli olarak sinir buhranları geçiriyor, taşınalım diye ağlıyor ve her sabaha küfürler ederek başlıyordum. İnanması zor ama bu tımarhanede dört yıl taşındım. Ve sonunda kocamı taşınmaya ikna edebildim. Ev ararken, baktığım ikinci ev, apartmanın en üst katıydı, yan dairede yaşlı bir çift oturuyordu ve tüm bunlar benim için yeterliydi. Yaşasın üst kat komşumuz kuşlar diyerek evi tuttuk. Kocam da bu eve taşındıktan sonra gürültünün onu da çıldırttığını itiraf etti ve mutlu mesut hayatımıza başladık. Artık hiçbir gürültü yoktu hayatımızda! Hayat o kadar hızlı değişiyor ki fakat, insan inanamıyor! Bir sabah kalktığımızda, karşımızda 30! yıldır boş olan, içinde tarihi bir köşk olan arazinin satıldığını ve satılmakla kalmayıp inşaata başlandığını gördük. Aylarca temel kazma gümbürtülerini dinledik ve sonra alıştık, o kadar rahatsız edici olmadığına karar verdik. Bundan birkaç ay sonra ise, alt kat çapraz daire tadilata başladı. Gündüzleri günlerce matkap, kırma, dökme sesi dinledim, zaman zaman kaçtım evden ama o da bitti çok şükür. Derken bir gün, apartmandaki satılık daire ilişti gözüme, aylardır hatta yıllardır, içi çok eski olduğu için satılamayan. İçimden "Bu da kesin biz burada otururken satılır," dedim ve üç dört gün sonra bir Cumartesi sabahı, saat 09:30'da vınnnnnnnnnnnnnnnn vınnnn vıııııııııııııııııııııııııııııııınnnnnnnnnnnnnnn sesleriyle uyandım, evet bildiniz, daire satılmıştı ve yeni ev sahipleri tadilata pimapenlerle başlamıştı. Şu anda ise sanki matkapları beynimde çalıştırıyorlar, yaptıkları gürültünün şiddetiyle mutfak dolaplarındaki fincanlar titriyor ve ben uyumak istiyorummmm ama ne mümkün, benim şans müziğim gürültü olarak belirlenmiş Kader tarafından, huzur vermiyor!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder