22 Kasım 2010 Pazartesi

Zaman...

Dışarıdan bakınca çooooooooooookkkkkkkkkk boş zamanım varmış gibi duruyor. Ama işin aslı hiç de öyle değil. Evet işe gitmiyorum, evet ilgilenmem gereken bir çocuğum yok, evet evin temizliğini ve ütüsünü ben yapmıyorum ama yine de hiçbir şeye, daha doğrusu istediğim şeyleri yapmaya, istediğim kişilerle görüşmeye bir türlü vakit bulamıyorum. Kafamda, güne dair yapacağım bir sürü şey oluyor fakat ben bunların hiçbirini yapamadan, kendimi yatağa zor atıyorum. Bir bozukluk var galiba bende. En basitinden, şu yazıyı yazacak vakti bile zor buluyorum. Belki de hayatımın günlük akışını yazıp, objektif olarak bu akışı inceleyip, zamanı nasıl kullandığımı görmem gerek. Ve işte en yakın tarihli günümün akışı, yani dün olan biten...

Sabah 9'da kalktım ve önceki gece 02:30'da yattığım için pek uykumu alamamıştım. Kilo kaybetme projem dahilinde yürüyüş yapma isteğim vardı ve şaşırtıcı bir şekilde kocamı da benimle gelmesi için ikna ederek, yürüyüşe çıktım. 45-50 dakikalık bir yürüyüş sonrası, bir kafede oturup kahvaltı ettik. Yani kahvaltı hazırlamaya vakit harcamadım. Sonra bir miktar market alışverişi yapıp eve geldik. Saat 11:30'du. Kocam işsel işlerine yoğunlaşma kararı aldı. Ben ise kendime kahve yapıp balkona kuruldum ve yarım saat gazetelerin eklerini okudum. Keşke her gün Pazar ekleri gibi ekler çıksa, normal gazetelerden daha eğlenceliler. Gazetelerin ardından bulaşık makinesini boşaltmak için mutfağa girdim ve ben makineyi boşaltırken bir taraftan da öğlen için çorba  yapayım diyerek, bir litre suyun içine hazır çorbayı döküverdim. Yani çorba yapmak da çok vaktimi almıyor olmalıydı çünkü kes, doğra, rendele vb adımlar yoktu hazır çorba pişirmede. Bulaşık makinesini boşalttım, kirlileri yerleştirdim, tezgahı sildim. Çorba kaynarken, salona döndüm, eski gazeteleri kaldırdım, salonu şöyle bir toparladım. Sonra çamaşırları toplama kararı alarak ilerledim. Kuruyanları katladım. Tam bitti derken, bir de baktım yatağı toplamamışım, yatağı topladım, ortalıktaki kıyafetleri kaldırdım, hüzünle dolaplarıma baktım çünkü atılması, yok edilmesi gereken bir sürü giysim var fakat bir türlü atamıyorum; hem kıyamıyorum, hem de kime vereceğimi bilemiyorummm ve böylelikle küçük bir kız çocuğu gibi giyinmeye devam ediyorum. Sonra mutfağa döndüm, çorbanın altını kapattım, çok tuzlu olduğunu fark ettim ve hazır çorba bile yapamadığım için kendimi kınadım. Ardından buzdolabındaki ıvır zıvırı çöpe attım ve çöpün çok dolu olduğunu ve evde bazı eksikler olduğunu gördüm, yakındaki markete gitmeye karar verdim. Çöpü atarak market işini 10 dakikada hallettim. Eve geldiğimde saate baktım ve ben inanmak istemesem de kendisi 15:00'i gösteriyordu. Kocama yorulduğumu ve bana hafif bir içki hazırlamasını söyledim. Yarım saatlik içki molasının ardından, acıktığımız için çorba, ekmek ve yoğurttan oluşan mönüyü ortaya çıkardım. Doyurmadı pek tabi ama idare etti işte. Sonra yemek bulaşıklarını kaldırdım, çamaşır makinesini çalıştırdım, bilgisayardaki işlerimi hallettim, dosya temizleme, blog okuma gibi. Biraz daha gazetelere baktım. Çamaşırları astım ve elime kitabımı aldım. İnanması güç ama bu arada saat 19:00'a yaklaşıyordu ve kocam acıktığını bildirdi. Harekete geçtim tabi. Yine hazır olan nuggetları kızartmak ve salata yapmak suretiyle akşam yemeğini hazırladım. Akşam yemeği hazırlığı, ana yemek olan nugget hazır olmasına rağmen 35-40 dakikamı aldı, yemeği yedik, yine bulaşıkları yerleştirdim. Ve kestane yapmak için gerekli hazırlıklara giriştim. Kestane kebap işini hallettikten ve yedikten sonra, kanepeye uzandım, elime kitabımı aldım, saat 21:30'du. 23:00'e kadar arada uyuklayarak kitap okudum ve sonra da yattım. Yattığımda kafamda şu soru vardı; "Bugün ben ne yaptım ve zaman nasıl bu kadar hızlı geçti?" Cevap basitti aslında, "Bir evin yaşaması, insanların beslenmesi, temiz olması için gerekli olan yani fiziksel ihtiyaçlara yönelik şeyleri yapmıştım ama kendi ruhum, hayallerim için kitap okumak dışından hiçbir şey yapmamıştım ve bu bünyemde sıkıntı yaratıyordu." Ve bu fiziksel, rutin işlerden nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Ancak o anda içimde bir umut doğdu. Ertesi gün Pazartesi'ydi, kocam işe gidecekti ve tüm gün bana ait olacaktı. "Yaşasın!" diyerek derin bir uykuya daldım.

Ve işte şu anda da dün gecenin, ertesi günü olan Pazartesi'ndeyim, bugün hayallerime kavuşup kavuşmadığımı yarın yazacağım. Ancak kısaca söyleyeyim, bugün de hayallerim ve kendim için pek verimli geçmiyor, maalesef.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder