12 Ekim 2010 Salı

“Ye Dua Et Sev”in Film Hali

Bana göre olmamış. Uzamış uzamış uzamış, üç süreç halindeki kişisel yolculuk birbiriyle bağlanamamış ve insana bir yol, ışık göstereceği beklenen film bence kopuk kopuk bir hal almış.

Yazın ortalarında “Ye Dua Et Sev”i orijinal dilinden okumuştum. Evet, hayatımın romanı diyebileceğim bir roman değildi ve ablam okumak istediğinde “Boşver, başka şey oku,” demiştim ama yine de satır aralarında insana iyi gelen bir yanı vardı. Romanda boşanma kararının zorluğu, yıpratıcı etkileri, süreç daha yoğun ve inandırıcıydı. İtalya macerasının başlangıcı ve oradaki yemek yemekten keyif ve kilo alma halleri, sıkıntıdan, stresten kendini yemek yemeye veren insanlara daha yakın geliyordu. Fakat filmde, belki önemsiz bir ayrıntı ama sevgili Liz yani Julia Roberts bir gram kilo almıyor ve o sade, güzel, ince haliyle ortalıkta dolaşmaya devam ediyor.



Filmin ilk yarısı İtalya’da geçerken, ikinci yarısı ise Hindistan ve Bali’de geçiyor. Ben maalesef ikinci yarının başlarında zaman zaman uykuya teslim oldum çünkü Hindistan yani dua et aşaması bana kaotik, anlamsız ve yorucu geldi. Dua etmenin gücünden eser yoktu bana kalırsa. Sonrasında ise benim kitapta en hoşuma giden Bali yani sev aşamasına sıra geldi. Kitabı okuduğum dönemde günlerce “Beni Bali’ye götürün yaw, orada bir şifacı bulup, yeni baştan doğacağım,” diye sayıklayıp durmuştum. Film de bana bir kez daha Bali’ye gitme isteğimi hatırlattı. Gerçekten insana huzur veren bir hali var Bali’nin. Yazıyı yazarken, Bali’ye tur fiyatlarına (1200 Euro civarı) da baktım, pahalı ama artık yapılacaklar listemde yeri var, “Er ya da geç Bali’ye gidilecek,”  ve filmde Julia Roberts’ın tuttuğu evde yaşayabilmek hatta ömrümü geçirebilmek için ne lazımsa yapılacak. İşsiz biri olarak o evi tutabilmem için en etkili çözüm çekim yasasını uygulamak gibi görünüyor. Bundan sonra yatmadan önce kendimi Bali’de, filmdeki evde yaşarken hayal edeceğim. Filmden bahsederken nerelere geldim. Evet, Bali görüntüleri iyi hoş ama Bali’deki sevme aşaması da bana oldukça zayıf geldi. Bu zamana kadar milyon tane çarpıcı aşk filmi çekilmiş, insanın yüreğini sızlatacak kadar güzel olanları da var, bence biraz onlara baksalar iyi olurmuş çünkü istenen, beklenen, aranan aşkın bulunduğu hissini vermiyor “Ye Dua Et Sev.”

Bunun dışında bu tip filmlerde genelde rastlanan ve izleyicinin sinirlerini ziyadesiyle bozan, kahramanın bu tip seyahatler ve bir yıl boyunca dilediğini yapması için gerekli finansal kaynağı nereden sağladığına dair belirsizlik var bir de. Evet Liz bir yazar, gazetecilik de yapıyor ve kitapta bu yolculuklar için finansal kaynağını nasıl sağladığı daha net ve ikna edici ama filmde bununla ilgili pek bir ayrıntı yok. Ve insan bu nedenle, filmi izlerken “Böyle şeyler sadece filmlerde oluyor, şimdi ben böyle birşey yapsam nasıl yaparım,” demekten kendini alamıyor. İster istemez sinirleri bozuluyor.

Kısaca, film bu tip filmlerde insanın hissettiği yaşama isteğini, olumlu düşünme, kalkıp İtalya’ya gitme hayalini ya da kendini yogaya, meditasyona verme hedefini vermiyor, veremiyor. Sadece Bali’ye tatile gitme arzusuna neden oluyor diyebilirim. Yani oturup üç saat izlemenin ve benim gibi zaman zaman uyumanın manası yok, romanını okumak kesinlikle daha keyifli ve manalı.

1 yorum: