7 Ekim 2010 Perşembe

Yağmurlu Bir Günde Evde Olmak

Çalıştığım dönemlerde, hava bugünkü gibi yağmurlu ve soğuk olduğu zamanlar, evde oturup, kitap okumanın hayalini kurardım. Özellikle kış aylarında, evde keyfince oturanların çok şanslı olduğunu düşünürdüm. Yağmur nedeniyle saatlerce trafikte kalmaktan, donarak servis beklemekten, kör karanlıkta uyanıp yola çıkmaktan uzak, cennetsi bir hayat yaşıyordu bana göre çalışmayanlar.

Şimdilerde ben de çalışmıyorum, okula da gitmiyorum, kısacası bütün gün ya da  bir günün ortalama %80'i benim ve fakat ben ne yapıyorum? Bütün gün televizyon izliyorum. Çalışırken, öğle tatilinde bir saat kitap okuyabilmek için ruhunu satmaya hazır olan ben, şimdi saatlerce, hatta başım ağrıyıncaya kadar televizyon seyrediyorum. Oysa televizyon izlemek çok bayıldığım bir aktivite değil ama karşısından kalkmıyorum. Sanırım televizyona bakarak, hiçbir şey düşünmemek işime geliyor ama böyle de nereye kadar? Biliyorum hiçbir yere kadar.




Her gün televizyon bağımlılığımdan kurtulmak için karar alıyorum ama bir bakıyorum yine birşeyler izliyorum, hani film filan izlesem neyse, kalkıp bin türlü saçma sapan şey seyrediyorum. Elimde kitap okumak, yazmak için bir sürü saat var ama yok yok yok, ben ısrarla televizyonun karşısında oturuyorum. İlginç olan, her zaman, "Kitap okumak benim en büyük tutkum, kitap okumadan nefes alamam," diyen ben, ne oldu da şimdilerde televizyonla bu kadar yakın bir ilişki geliştirdim?

Şu sıralar gerçekten sihirli bir derneğe ya da beni omuzlarımdan tutup sarsarak, içinde bulunduğum transtan çıkaracak birine ihtiyacım var. Ya da elime bir balta alıp televizyonu dağıtacağım kısa yoldan ama o da bayağı anormal bir hareket olur.

İnsanın kendine sinirlenmesi ve kızması başkalarına kızmasından daha kötü. İnsan kızdığı kişiden uzaklaşabilir, onunla bir daha görüşmeyebilir ama kızdığı kişi kendisiyse kesinlikle kaçış yok ve tek çare kızılan kişinin kendini adam etmesi. Yani bu durumda, acilen toparlanmalı!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder