28 Ekim 2010 Perşembe

Tatil mi Kabus mu Bilemedim!

Dün tatilimizin ilk günüydü ve kaldığımız yerin pis olduğuyla ilgili artan hislerime rağmen açıkçası fena geçmemişti. Bir kere bütün gün dışarıda, dere kenarında oturup kitabı okuyup, sigaramı içtim rahat rahat. Huzur vermeyen odada vakit geçirmek zorunda kalmadım. Akşam saatleri biraz sıkıntılı geçti gerçi. Bir kere bütün akşam etrafımda, bu pansiyonda yaşayan üç kedi dolaştı durdu. Kedileri severim ama uzaktan, ben onlara dokunmayayım, onlar da bana dokunmasın şeklinde. Neyse kedilerden bir şekilde kurtulduktan sonra, bu sefer içimi gece nasıl uyuyacağım korkusu sardı. Çareyi Cuba Libre'de buldum. 3 büyük rakı bardağı dolusu Cuba Libre içtim ve derin bir uyku uyuyacağım umudu taşıyordum. İlk uykuya dalış aşaması beklediğim gibi oldu ama sonra sabah 3'te uyandım. Haydaaa diye haykırdım içimden çünkü bu eğreti pansiyonda kalkıp yapabileceğim hiçbir şey yoktu. En basitinden verandaya bile çıkamazdım çünkü tesisin bir de köpeği var ve kendisi bizim balkonda uyumayı tercih ediyor ve maalesef sağı solu hiç belli olmuyor. Bu arada köpeklere bayılırım ve yakından uzaktan her türlü severim. Yatakta bir süre debelendim, hayal kurmaya çalıştım ve sonunda kendime içimden "Uyu be uyu, hasta ruhlu seni!" diyerek bir komut verdim ve uyuyakalmışım. Sabah sevgili balık tutma sevdalısı eşimin (bu şahane tatili ona borçluyummm) alarmıyla 7'de uyandım ve o gittikten sonra da uyuyamayarak, yatakta elimde kitap put gibi yattım 9'a kadar. Odadan çıktığımda hava kapalıydı ve bu durum bu güne ilişkin bana umut vermedi.


Özlediğim, canım şehrim

Kahvaltıdan itibaren içime dünden daha güçlü bir sıkıntı dolmaya başladı çünkü dün akşam tesiste bulaşık makinesi olmadığını ve herşeyi ellerinde yıkadıklarında keşfettim. Kahvaltımı getirdiklerinde, "Acaba bu çatal bıçakla dün akşam kim yemek yemişti" diye düşünüyordum ve ağzımda büyüyen lokmalarla bir miktar kahvaltı yapabildim. Sonrasında moralimi yüksek tutmaya çalışarak kendimi şahane kitabıma kaptırdım. Bu arada hafif hafif yağmur yağmaya başladı. Tesisteki tek sandalyenin altına sığındım ve pisliği, fiziksel ve ruhsal rahatsızlığımı düşünmemeye çalıştım. Ve derken yağmur, inanılmaz bir biçimde hızlandı, kelimelerle anlatılamaz şekilde yağmaya başladı ve ben içeri kaçtım, restaurantımsı bir yere (Şu an karşımdaki sandalyede bir kedi var!) Ve yağmur fırtınaya döndü anda da, taaa buraya kadar sırf balık tutmak için gelmiş eşimin, halen balık tuttuğu geldi (3 kez aradım ama telefonlarımı açmıyor!) Ne keyifli bir tatil di mi ama? Bu arada restaurantımsı yerin tepesinden su damlıyor, acaba odamıza da damlıyor mu diye düşünmeden edemiyorum ve odaya gitmeyi hiç mi hiç düşünmüyorum. (Güneş mi açıyor yoksa?) Ve şu an burada geçireceğim saatleri ve günleri sayıyorum, bir hapishane mahkumuymuşcasına. Sevgili evimize dönmem için önümde Perşembe, Cuma, Cumartesi günleri ve maalesef tam 4 gece var! Offf Allah'ım, şükürsüzlük etmek istemem ama diyeceğim şu ki "Allah herkese 5 yıldızlı, müthiş temiz, tertipli düzenli otellerde tatil yapmayı nasip etsinnnnnnnnnn!" ve "AMİNNNNNNNNNNNNNN"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder