27 Ekim 2010 Çarşamba

Tatil...

Herhalde tatile gitmeyi sevmeyen yoktur. İşten güçten, rutinlerden, sorumluluklardan, trafikten, insanlardan bir süreliğine de olsa kaçış... Bana da tatil fikri iyi geliyor ama sadece tatile gidene kadar, çünkü otel odalarındaki hijyen koşullarına fena halde takığımmm.

Şu an eş kontenjanından Adrasan'dayım. Eşimin balık tutması için geldik, ben de pansiyonun kafesinde yayılmış kitap okuyorum sabahtan beri. Olayın bu kısmı şahane. Ohhh ne güzel, ye iç, kitap oku, sigara iç, kahve iç. Problem daha önce de dediğim gibi otel odalarında.

Bir kere ülkemizin otelleri ve pansiyonları odaları adam gibi temizlemeye tenezzül etmiyor. Kardeşim küçücük yer, bir zahmet pırıl pırıl yap di mi? Yok hayır, hepsi maalesef temiz bir nevresim takımını yeterli sayıyor. Nevresimler yıkanmaktan sararmamışsa şanslısınız. Havlular ise genelde sararmış ve kazık gibi oluyor. Allah aşkına bir havlu kaç liradır? Banyo ise nasıl diyim, insanda temizlik yapılan yer hissini yaratmıyor, herşey eğreti duruyor, duş perdesi bile yok. Ben öyle temizlik hastası bir insan değilim, ne bileyim evde elimde bez orayı burayı silmem, evim mis gibi deterjan kokmaz ama tertemiz ortamlarda yaşamayı severim ve bir yerin temizliğinden emin olamazsam da huylanırım. Ve maalesef genelde, en iyi otelinden tutun da pansiyonuna kadar tatile gittiğim hemen her yerde huylanıyorum ve hemen eve dönmek istiyorum, tertemiz yatağıma.

Dün de Adrasan'da kalacağımız pansiyona intikal ettik, oda fena gözükmüyordu. Bu arada sözkonusu pansiyon, kitaplara girmiş, tavsiye edilen bir pansiyon. Banyo ise kulübe gibi bir yer. Yatak sanki temiz ama eşyalarda ince bir toz tabakası...Neyse, yapacak birşey yok, yattım. Fakat bir süre sonra uyandım. Kafamda bir sürü düşünce; şimdi buralarda pislikten böcek de vardır, pire de vardır, ıyyy nasıl uyuyayım ben burada, keşke evde olsam vs. Sonunda sabaha karşı uyudum. Uyandığımda tek bir hedefim vardı; güzel bir duş almak. Bu da hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Küvet pis gözüküyordu ama terliklerim olduğu için cesaretlendim ve açtım suyu. Fakat o da ne, su sadece iki parmak akıyor, yıkanmanın, hatta bırakın yıkanmayı ıslanmanın bile imkanı yok. Sinir oldum tabi ama yapacak birşey olmadığı için giyinip kahvaltıya indim. Pansiyonun sahibine de su problemimi söyledim, depoda su az gibi bir cevap aldım, tatlı da bir adam uzatmadım. Ama sonrasında düşünmeye başladım. Yani temel hijyen şartlarını yerine getirmek bu kadar zor mu? Küçük bir odayı dip köşe temizleseniz, banyoyu pırıl pırıl yapsanız ne kaybedersiniz? Hiçbir şey kaybetmez, beni kazanırsınız, ama yok yok. Daha tam anlamıyla huzur bulduğum bir mekana rastlayamadım.

Bu arada turistlerin bu hijyenik olmayan şartlardaki rahatlığı da çarpıcı; gayet duş almış görünüyorlar ve yerlere çıplak ayak basıyorlar. Keşke ben de onlar gibi olsam. Bir de unutmadan, öğleden sonra duş olayını, bir su şişesine hamam tası muamelesi yaparak çözdüm, su şişesini doldurma boşaltma yöntemiyle, çok şükür banyo yapabildim.

Tatilimin su gibi geçmesi ve çabucak eve dönebilmem dileğiyle!

1 yorum:

  1. Paris'in göbeğinde üç yıldızlı bir otelde kalmış olaydın bu yazıyı yazmazdın bana kalırsa:)

    YanıtlaSil