9 Eylül 2011 Cuma

Rapor

Annem bir iki saatliğine evden çıktığında yapabildiğim en büyük çılgınlık, Müge Anlı'nın sabah programını açmak oluyor. Ve daha önce de yazdığım gibi bu sezon o da pek sarmıyor beni. Bu arada Çarşamba günü, "Kuzey ve Güney" diye bir yerli diziyi izledim bir miktar. Laf olsun diye izlemekten öte hoşuma gitti şaşırtıcı bir şekilde. Mevzu anladığım kadarıyla piskopat kardeş ilişkileri. Bakalım, entrika olayını, tüm kahramanların dakikalarca birbirlerinin gözlerinin içine bakmasını ve tabi kötülerin kötülüklerindeki başarılarını abartmazlarsa fena bir dizi olmayabilir.

Annemin dış cepheyle maceraları devam ediyor. Bu sabah kapıdan girer girmez, ustaların balkondaki teli yırttığından girdi konuya, anlattıkça anlattı. Sonrasında ustalarla ve apartman yöneticisiyle mütaalalara başladı, "Bu teli yaptırın ama bir sürü para verdim, siz yırttınız!!!" diyerek ve ben ustaların annemi topuklarından vurmasını beklerken, ustalar teli yaptıracaklarını açıkladılar. Umarım şu dış cephe biran evvel biter, hem onların gürültüsünden hem annemin söylenmelerinden başım zonkluyor.

Annem ve başımla ilgili bir diğer cepheyi de, Garmin'le - büyük bir salaklık yaparak - doğum günü için anneme aldığımz dokunmatik cep telefonu oluşturuyor. Garmin ve ablam işe gittikten sonra bugün annem ve ben telefonla başbaşa kaldık. Telefonu nasıl kullanacağını anlatmaya çalıştığım, 5 dakikanın sonunda annemi ve telefonu artık görmekı istemiyordum. Yok kadın konsantre olmuyor, olmak istemiyor, denemek, kurcalamak istemiyor, sadece şikayet etmeyi seviyor. Neyse açma, kapama, arama olaylarını biraz anlatıp, kendisini işleri için dışarı uğurladım. Salaklık bizde tabi, niye telefon alıyoruz. Ablam gibi gidip bir elbise, bir t-shirt alacaktık, olup bitecekti. Neyse olmadı, telefonu keşfetme işini, Garmin'e devredeceğim, telefon alma fikri ondan çıktı nihayetinde.



Dün Garmin'in annesine yemeğe gittik, ahhh Allah'ım nasıl sıkıldım. Biraz televizyon izledim, biraz saçma sapan sapan sohbet ettim. Bu arada ev çılgınca sıcak olduğu için kan ter içinde kaldım. Garmin'in annesinin üstüste ve karmakarışık şekilde sunduğu gıdaları yemeğe çalıştım. Patlıcan yemeği, patatesli tavuk sote, dolma, yeşil fasulye, salata, pilav... 4-5 kişilik aile içinde bir akşam yemeği için fazla kalabalık bir menü değil mi? Ben şahsen kendimi pilava verdim, diğerleri pek bir yağlı ballıydı. Yemekten kanepeye geçtiğimiz anda, annesi önümüze koca kaselerde badem, kaju, fındık, fıstık koyuverdi. Yiyemedim tabi. Tam biraz badem yiyeyim bari derken, çikolatalı drajeler ve bayram şekerleri önümüze geldi. 5-10 dakika sonra çay ve fıstıklı sarma sehpaların üzerinde duruyordu. Yemeye çalıştım ama yok, herşey karman çorman geliyordu gözüme. Ve ben ne yaptım, gittim çantamdaki koca damak çikolatayı, gizli saklı yedim onlar sohbet ederken. Kuruyemiş, bayram şekeri ve fıstıklı sarmadan daha cazip geldi, tek parça ve sakin bir çikolata.

Nihayet kendi evimize geldiğimizde ise güzel bir dondurma, 4 tane pastane grissinisi yiyerek saat bir sularında, çatlama noktasında yatağa gittim. Garmin'in annesi hep böyle yapıyor işte, beslenme düzenimi ve dengemi bozuyor. Gerçi şu sıralar bütün anneler dengemi bozuyor. Hareket kabiliyetimi kazanıp, koşmak, yürümek istiyorum. Hııı bir de kimsenin nerede olduğumu bilmemesini istiyorum.

Aaa unutmadan, Kunegond bir mim'de benden bahsetmiş, öyle mutlu oldummmmm ki:)

2 yorum:

  1. yorum ayarlarını pop up yaparsanız bende mutlu olurum:)
    merhaba.

    YanıtlaSil
  2. Bazı yönlerimiz çok benziyor seninle:-)

    YanıtlaSil