29 Temmuz 2011 Cuma

Uzuuuuuuuuuuun Bir Aradan Sonra

Ne zamandır yazmak istiyordum ve klasik olarak kafamın içinden yazıp duruyordum da  birşeyler ama sanırım sıcaktan bir türlü yazasım gelmiyordu. An itibariyle havanın bir miktar serin ve kapalı olması, evde yalnız olmam ve keyfimin yerinde olması nedeniyle, oturdum yazıyorum.

Tam tamına 22 gündür hiçbir şey yazmamışım. İlk olarak kaldığım yerden devam edeyim; kükürt maceram devam ediyor, maalesef vücudumdaki benekler geçmedi, evet biraz söndü ama hala oradalar. Artık kokuya alıştım, alıştık diyebiliriz. Fakat giysilere sinen koku kötü tabi. Çamaşır makinesinde uzun programda yıkayınca geçiyor ancak ve tabi ben de her ne kadar kokuya alışsam da şöyle misssss gibi kokmuyorum. Yani parfüm kokusunun bir yerlerinden illaki sinsi sinsi kükürt kokusu geliyor. Öyle isterdim ki pürüzsüz bir tenimin olmasını! Belki de buradan çıkartmam gereken bir ders var ama yıllardır bulamadım bu dersi!

Kükürt dışında başım sıcaklarla belada, ne yaparsam yapayım aşırı terliyorum, ne yaparsam yapayım dağılıyorum. Günde iki kere duş alıyorum ama yok, duştan çıktığımın onuncu dakikası yine ter içindeyim. Bu durumda bizim evin payı da büyük tabi; ilk olarak eve bir şekile rüzgar girmiyor. Bir dörtyolun ağzında olmasına ve dibinde herhangi bir bina olmamasına rağmen nasıl oluyor da rüzgar girmiyor anlayamıyorum. Sanırım bu cereyansız hal, odaların konumlarının yanyana olmasından ve uzun bir koridorun varlığından kaynaklanıyor. Yani bütün pencereleri açsam da bir türlü cereyanda kalamıyorum. Neyse derdim bu olsun çünkü bu evi çok seviyorum ben. Dört yıl boyunca, şehir merkezinden saatlerce uzakta ve gürültücü komşuların arasında yaşadıktan sonra burası benim kesinlikle cennetim. Ve tabi vantilatör sağolsun, odadan odaya taşıyarak idare ediyoruz. Hem bir bakacağız sonbahar gelmiş bile!



Bu aralar, bir arkadaşım sayesinde Alexander Mccall Smith adlı bir yazarı keşfettim. Şakır şukur onun romanlarını okuyorum, okuması çok keyifli romanlar. Karakterler çok sevimli, anlatılan gündelik hayat çok çekici; kısaca okuması zevkli. Ben açıkçası, insanların kahve içip, sandviç hazırladığı, hayatla ilgili basit sohbetler yaptıkları kitaplara bayılıyorum. Alexander Mccall Smith de tıpkı Barbara Pym gibi belki bu yüzden çok hoşuma gitti. Ve Smith'in onlarca kitabı Türkçe'ye de çevrilmiş, şiddetle tavsiye ederim, sıcak yaz günlerinde çok hoşunuza gideceğine eminim.

Şimdilik bu kadar, her gün yazabilmem dileğiyle!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder