4 Temmuz 2011 Pazartesi

Doğum Gününün Ardından...

Yaşlanıyor olmama rağmen nedense doğum günlerimi çılgınca seviyorum. Fakat ben sevdikçe doğum günlerim saçma sapan bir hal alıyor sanki. Doğum günü sabahı büyük bir neşeyle uyanıyorum.

Garmin: Eee bugün seni nereye kahvaltıya götüreyim?
B'nin iç sesi: Nasıl yani, insan doğum günü sabahı karısını nereye kahvaltıya götüreceğini belirlemez mi?
B: Fark etmez.
Garmin'in iç sesi: Al işte, bozuldu. İşyerinde koşturmaktan benim kahvaltı yeri tespit edecek halim mi kalıyor. O yapsın benim yaptığım işi de görelim bakalımmm.

Belki de Garmin de haklı ama bence doğum günleri sürprizlerle dolu olmalı. Nedensiz bir saplantı belki de. Neyse kahvaltıdan sonra eve geldik ve

Garmin: Hayatım benim dışarı çıkmam lazım. Akşam için pasta alacağım, bir de hediyeni alacağım tabi...

deyince ben de film koptu ama sakin bir şekilde,

B: Şimdi neden son güne bıraktın, insan biraz özenir desem, biliyourm, cevabın hazır "Çok yoğunum, gel sen çalış." Anladık yoğunsun madem, o zaman git bir ay önce, işlerin az olduğu bir zaman al. Bir de bana söylemek zorunda mısın ya, git çaktırmadan al!

Bir saat sonra Garmin elinde pasta ve bir torbayla eve geldi. Akşama kadar evde vakit geçirdik. Ben bu arada kendi kendime, ya annemin evinde, ya arabanın bagajında benim için sürpriz bir hediye olduğunu düşünüp moralimi yüksek tutmaya çalıştım tabi.



Akşam annemin evine gittik, bu arada annemin bana aldığı hediyelerin ne olduğunu da gayet iyi biliyordum, yani orada da bir sürpriz yoktu. Bu arada Garmin'in elinde de sadece bir torba vardı ve bilin bakalım içinden ne çıktı bu torbanın? Dümdüz cam bir vazo! Acaba kafasına fırlatayım diye mi aldı diye düşünürken, Garmin gayet pişkin bir şekilde; "Evde vazo yok," diyordun demez mi? Tabi benim surat düştü, yediğim pastadan hiç zevk almadım ve doğum günü sevgime lanet ettim. Mesele alınan hediyen maliyeti filan değildi, yıllardır tanıdığın insanla alakasız bir hediye almaktı. Yani git 5 tlye bir kitap al, başım üstüne çünkü ben kitap okumayı severimmm, ya da bir yüzük, bir küpe al, bayılırım. Onu da mı yapamadın, üst baş birşey al. Vazo???

Hayal kırıklığının kapladığı, manasız pasta töreninden sonra eve döndük ve ben Garmin'le pek muhatap olmamayı tercih ettim, şimdi söylensem muhakkak kendini haklı çıkarır, en basitinden "Sana çiçek almak için vazo almak suç mu?" der mesela. Artık suratımı asmaktan yorulduğum noktada da yatmaya karar verdim. Tam odaya giderken, arkamdan Garmin'in elinde haşır huşur bir sesle beni takip ettiğini fark ettim. Meğer bana çooooooooookkk istediğim bir kitabı ve çooooooooooookkk sevdiğim bir ayakkabıyı almış. Vazo, beni sinir edip, tepkimi görmek için! Bence incelenmeye değer bir kocam var ama olsun, doğum günümün son saatlerinde biraz yüzüm güldü.

Şimdi bir tek ablamın hediyesi kaldı geriye, bakalım o sürpriz yapmayı becerebilecek mi?

Bu arada "Büyücü" nihayet bitti, rüya halinde okunan, ilginç bir kitap.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder