24 Şubat 2011 Perşembe

Downton Abbey'den Selamlar

1960'ların New York'u, 2000'lerin Seattle'ı derken, nihayet ait olduğum yeri, "Downton Abbey" sayesinde buldum. Şu sıralar 1900'lerin İngilteresi'nde yaşıyorum. Kocaman bir arazide kurulmuş, kocaman bir malikanenin içerisinde hem toprak sahipleriyle hem evin emektar hizmetkarlarıyla birlikte yaşıyorum.


Kim bu evde yaşamak istemez ki?

"Downton Abbey" bana ilginç bir şekilde "Grey's Anatomy"i ve "Madmen"i tek kalemde unutturdu. Sanırım bunun sebebi, karakterlerin bolluğu ve harika bir şekilde anlatılıyor olmaları. Sonuçta ne İngilizim, ne o dönemdeki miras hukukunu tüm ayrıntılarıyla öğrenmek istiyorum ama karakterler itibariyle dizi beni fena halde içine aldı. Ve kendimi, evin kızlarından biri olarak hayal etmekten alamıyorum. Sybil adlı en küçük kız olarak yeniden dünyaya gelmeyi 2-3 gündür ciddi ciddi düşünür oldum. Çünkü kendileri o kurallı hayatın en hareketli karakterlerinden biri diyebilirim. Kadınlara oy hakkı verilmesine yönelik gösterilere en azından izleyici olarak katılıyor ve hizmetçi bir kızın hayatını değiştiremeyeceğine, bunun anlamsız ve imkansız olduğu fikrine karşı çıkarak çabalıyor. Kılığından kıyafetine her şeyde değişimin, yeninin peşinde koşuyor. Gerçi en büyük ablası da kendisine talip olanlar nedeniyle enteresan bir karakter ama ben yine de Sybil olmayı, doğrusu çok isterdim. Ortanca kız Edith ise çoğu kişinin olmak istemeyeceği bir karakter ama onun da o hale gelmesinin sebepleri var.

Bu arada dizinin, benim için başka bir ilginç yönü de, bir bölümlüğüne de olsa ortaya çıkan Türk ateşe Kemal Pamuk. Ben şahsen, Downton Abbey'e Kemal Pamuk adlı birinin gelip, kalacağı duyunca evin kızları ve ahalisi kadar şaşırdım ve sevindim. Enteresan bir karakterdi Mr. Pamuk. Geldi geçti diziden ama izleri hala etkisini sürdürüyor.

Neticede "Downton Abbey" bence izlemesi çok keyifli ve insan ilişkileriyle ve tabi bir dönemim tarihiyle ilgili çok şey öğreten bir dizi. Ben çoktan yerleştim Downton Abbey'e, sizleri de beklerim!

2 yorum: