22 Eylül 2014 Pazartesi

Şikayet Edeyim Dedim, Evren İzin Vermedi

Dün başlığa 'Kimseye Etmem Şikayet' yazıp, bir güzel döktürdüm Dubai'yi nasıl da sevmediğimi çünkü kime (annem ve ablam) birşey desem verdikleri cevap hep aynı 'Aaaa şikayet etme, sen de yani şükret vs'. Ben de oturayım yazayım, rahatlayım dedim. Fakat çok bilmiş Evren yine yaptı yapacağını; blogu yazdığım uygulama bir türlü yayınlamıyor yazımı! 20 kere filan denedim, ipadi açtım kapadım, neler neler yaptım olmadı ve sonunda ortadan kayboldu yazdıklarım! Yine yazarım hırsıyla eve döndüm (hala otelde kalıyoruz bu arada, şikayetlerimden biri de buydu).

Sonra gece bir türlü uyku tutmadı, evet yataktan huylanmaya başladım, aldım elime telefonumu buradaki türklerin grup maillarını okumaya başladım. Ve benden daha saf bir kadının gruba Dubai ile ilgili dertlenmeleriyle ilgili maila rastladım. Tabi sonra da ona verilen cevaplara. Kadıncağız anlatmış işte sıcak, trafik, yollar, yapay yaşam, garip insanlar vb. Hatası şu; insanlara dertlenmek! Ki ben de birkaç ay öncesine kadar onun yaptığını yapar İstanbul'daki arkadaşlarıma, anneme, ablama ciddi ciddi dertlenirdim (anneme ve ablama da çok sınırlı dertlendim söyleyeyim). Okuduğum romandaki bir kadın bu dertlenme, şikayet etme, sır verme halleriyle ilgili kısaca şöyle diyordu; dertlensen, anlatsan birşey değişmeyecek, sadece diğer insanlara sana laf söylemeleri, durumunla ilgili yorum yapmaları, olayı sündürmeleri ve başını ağrıtmaları ile ilgili fırsat verceksin. Ee çoğu durumda aslında anlatsan da anlatmasan da birşey değişmiyor, o zaman anlatma, günlüğüne yaz, bloguna yaz, çeneni kapa otur,

Benim durumumda Evren, bloga yazmama da izin vermedi ve o kadıncağıza verilen cevaplarla evet olumlu yanları olduğunu da gördüm buranın ama zaten biliyordum. Buradaki sorun hepimizin yapısının farklı olması, evet şükredecek çok şey var burayla ilgili ama bu durum buranın bana uygun olmadığı gerçeğini değiştirmiyor. Jennifer Aniston demiş mesela 'babies don't define me', olabilir neden olmasın, şimdi kalkıp Jennifer'a 'Ama canım çocuk olayı hayatın anlamı, yaşlanınca sıkılıcaksın bak,' desen nolur, demesen nolur, sadece kadının başını ağrıtırsın.

Bahsettiğim mail silsilesini okurken, Evren iyi birşey daha yaptı. Geçtiğimiz günlerde vücudunu şahene hale getirmiş 2 çocuk annesi bir türk anneye takmıştım kafayı. Ve dün deli gibi kişisel antrenör olayına baktım buradaki, burayla ilgili böyle bir fırsat olabilir diye. Ve dün gece sözkonusu gruba mail atmış türk bir antrenörün mailine rastladım! Kendisine bugün mail atacağım, mesela bu kadınla spor yapsam ve yaza vücudum şöyle taş gibi olsa, evet burayı sevebilirim. Bu kişisel antrenör fikri de yine yarım bıraktığım bir romandan. Şişman, depresyonda bir kadın uçağa biniyor ve yanına ünlü bir kişisel antrenör oturuyor ve adam kadının spor eğitmeni oluyor. Olayların ikisi arasındaki tatlı bir aşka bağlanacağını hissettiğim anda ben kitabı bir kenara fırlattım. Ama ondan beri sürekli 'neden ben böyle insanlarla karşılaşmıyorum ya?'diye düşünüp durdum. Ve Evren, canım Evren, yine yaptı yapacağını. Hadi ben şu kadına bir mail atayım.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder