6 Kasım 2011 Pazar

Obsesyon Üzerine Örnekleme

Dün Garmin, bugün de gazete ve istediğim kitabı bulamamak sinirlerimi bozdu. Şu sıralar, sinirlerim bozulmaya oldukça müsait galiba. Hayır, bu devirde neden kocaman, havalı kitapçılar her türlü kitabı satmıyor, satamıyor, onu anlamıyorum. Yarın annem, Kadıköy'e bakacak, umarım bulabilir, çok fena taktım kafaya çünkü. Bir de ben taktım mı birşeye gerçekten fena takarım, bulana kadar durmam, dağları tepeleri aşabilirim. Beş altı yıl önce de bir çantaya takmıştım kafayı böyle. Çantayı ilk olarak Capitol'deki Mango'da gördüm. İnce deriden yapılmış, dikdörtgen, hem kısa hem uzun sapı olan bir çantaydı. Çantayı beğendim ama fiyatı çok fazlaydı. Almadan çıktım.Ve 3 gün kuralını uygulamaya karar verdim. Yani 3 gün daha çantayı almak istersem gidip alacaktım.

3 günlük süre içerisinde, çantaya yönelik hislerim, aşkım adım adım yoğunlaştı. Yeni flört etmeye başladığımız Garmin'e de sıklıkla çantadan bahsediyordum, "Tam yazar çantası, derisi de öyle yumuşak ki, her yere de kullanabilirim..." Ben anlatıyordum, Garmin ise "İyi de neden gidip almıyorsun ve yazar çantası ne demek?" diye sorup duruyordu. Nihayet 3 gün bitti ve ben iş çıkışı, büyük bir hevesle, soluğu Capitol'de aldım. Fakat o da ne, çantanın yerinde yeller esiyor, ellerinde kalmamışşş. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü tabi ve yakaladığım bir satış danışmanından, hangi mağazalarında çantanın olduğunu öğrenmesini istedim. Bir tek Profilo Alışveriş Merkezi'nde vardı çanta ve tekti, sadece bir tane! Eee akşamın sekizinde Altunizade'den Profilo'ya gidemezdim. Tek çare çantayı ayırmalarıydı. Fakat çantayı tabiki ayırmıyorlardı. Ne yapsam ne etsem diye derin derin düşünürken, çareyi ertesi sabah koşarak Profilo'ya gitmekte ve çantayı akşam kimse almasın diye dua etmekte buldum.



'Allah'ım ne olur çantayı kimse almasın,' diye dua ederek eve doğru giderken, aklıma ertesi sabah işe gideceğim geldi. Müdürüme, "Ben gidip bir çanta alacağım müsaadenizle," mi diyecektim. Tabiki diyemezdim ve sabah saat 10:00'da Profilo'da olmazsam da, yazar ve havalı bir insan olmam için gerekli nesnelerden birini kaçıracaktım.

Sabah işe gider gitmez, yüzümde en sevimli ifademle, müdürümün odasına yolladım. "Günaydın Z. bey, benim bir vize alma işim var, acaba saat 9'da çıkıp, 11 gibi gelsem sizin için problem olur mu?" dedim. Z.'nin iyi anına denk geldi herhalde, "Olur olur," diyerek beni kışkışladı ve ben de koşarak Maslak'tan Profilo'ya doğru yola çıktım. Profilo'nun önüne vardığımda henüz açılmamıştı ve ben içim heyacandan kıpır kıpır beklemeye başladım. Kapılar açılır açılmaz da koşarak Mango'ya gittim, gözlerimi kocaman açmış çantayı ararkennnn......evet kendisini bir anda rafta gördüm ve resmen atladım üstüne. Sonrası bir rüya gibiydi. Parayı ödedim, torbayı çantamın içine tıkıştırdım, vize değil de çanta aldığımı kimse anlamasın diye ve mutlu mesut şirkete döndüm.

Sözkonusu çantayla aşkımız bir süre devam etti. Fakat çanta, ne yazar ne de havalı olmamı sağladı. Zaten bir çantayı "yazar çantası" diye ancak benim gibi bir dahi niteleyebilir. Nasıl çantalar kullanıyor ki yazarlar? Mango'dan alınmış çantalar mı? Her neyse, çamtaya ulaşma konusunda şansım yaver gitti ama ahhh şu kitap! Cuma gününden beri aklımda. Öyle ki bugün annem bir kitapçıya bakmaya gitti, döndüğünde tam merdivenleri çıkarken, apartmanda, "Anneeeeeeeee buldun muuuu?" diye çığırarak ortalığı inlettim. Ama yok, yok işte. Neyse yarın Kadıköy'den ümitliyim bakalım.


2 yorum:

  1. resimdeki kitabtanmı bahsediyorsun. yazı epey eski tarihliymiş buluştunmu kitapla :)

    YanıtlaSil
  2. Cevabım biraz geç oldu, kusura bakmayın nolur:) kitapla buluştum ama bitiremedim bir türlü. Sakin bir zamanda tekrar başlayacağım.

    YanıtlaSil