20 Ocak 2011 Perşembe

Önce Huzur Sonra Sinir

Ya sürekli olarak başıma sinirlerimi bozacak birşeyler geliyor ya da benim sinirlerim çok çabuk bozuluyor.

Bugün sabah 10'da evden çıktım, Rus ressamların resimlerini ve yanısıra Frida Kahlo'nun resimlerini görme konusunda kararlıydım. Uzun zaman sonra ilk kez vapura bindim ve Karaköy'deki Starbucks'ta (Karaköy'de Starbucks olduğunu bilmiyordum.) güzel bir kahvaltı yaptım. Sonra da tıngır mıngır Pera Müzesi'ne uzandım. Aslında ben bir "resim" insanı değilim. Gerçi çocukluğumda ve sonrasında işe ilk başladığım yıllarda resim yapma hatta ressam olma girişimlerim oldu. Çocukluğumda gerçekten yaratıcı olduğuma halen inanıyorum aslında, taaa o zamanlardan kalma bir resim dosyam bile var. Fakat ilkokul ve ortaokuldaki, "Evet çocuklar bu hafta demiryolları ve Türkiye konulu bir resim yapacağız," tarzı direktifler sanırım beni önce yaratıcılıktan sonra da çalışarak güzel resim yapma ihtimalinden uzaklaştırdı. Zaten kazık kadar olduğum dönemdeki girişimim de ilk haftalardan itibaren fenaydı çünkü ne kadar uğraşırsam uğraşayım hiçbir şey çizemiyordum. Resim insanı olmamamın nedeni resim yapamamam değil tabi. Pek çok resme aynı anda bakmanın beni bir çeşit zihni boşluğa ve paniğe sürüklemesi. Mesela, yurtdışında çok katlı bir müzeye gidiyorum, bir sürü ünlü ressamın resimleri sergileniyor ve ben gezmeye başlıyorum. İlk 15-20 dakika sorun yok, sakin sakin resimlere bakıyorum. Sonra elimdeki broşürden müzenin büyüklüğünü ve yüzlerce resmin sergilendiğini gördüğümde bende bir panik başlıyor; "Yaw nasıl bakacağım bütün resimlere, ya bir anlam filan kaçırırsam, ya hiç bir anlam veremezsem," diye. Bu hisle ya koşarak bütün resimlere bakmaya çalışıyorum ya da bir saatin sonunda "Kafam karışıyor, böyle bakamam," diyerek koşarak müzeden çıkıp, müzenin dükkanına dalıp resimlerin birkaç kartpostalını alıyorum. Resim insanı değilim işte! Ama bugün Pera Müzesi, bu halimi kırdı. Bir kere yüzlerce resim sergilenmiyordu, az ve öz resim vardı. Rahat rahat her resme derin derin baktım, hatta bir tanesinin, en beğendiğimin (fotosunu koyacağım),karşısında dakikalarca oturdum. Müzeyi benimle birlikte gezen ve her resimde ne olduğunu , "Aradaki 7 Farkı Bulun" oyunlarında olduğu gibi tek tek sayan teyzeler ("Bak burada saman var, yatak da samandan, çocukların ayakları çıplak, çok yazık. Bu çocuğun önünde yemek olarak kuru ekmek var ama yanakları kıpkırmızı, nasıl oluyor acaba?") gerçi çok sinir bozucuydu ama onlar bile huzurumu bozamadı aslında. Ve gerçekten bayıldım Rus ressamlara. Özellikle Repin'e ve "İşte Enginlik" adlı tablosuna. Birkaç kez daha gidip, karşısında oturmayı planlıyorum.



Bu huzurlu, mutlu sergi gezme saatlerinin ardından, keyifli bir şekilde eve geldim; yazacaktım, okuyacaktım. Fakat bir de baktım sular kesik, hemen kapıcıyı aradım, meğer bizim Garmin, beni pek bir sorumsuz, fatura ödemez, işe yaramaz bulan Garmin, iki aydır su faturası ödemiyormuş, haliyle İSKİ'de bugün öğlen gelip kesmiş. Evde olsam engellerdim ama Allah'tan bizim kanatsız melek kapıcımız gidip borcumuzu ödemiş ve ona akşam beşten sonra açacaklarını söylemişler. Umarım gelirler, yoksa sinirlerim daha da bozulmaya devam edecek. Neyse olaya negatif enerji yüklemeyeyim ve çekim yasası prensiplerine paralel olarak "Şu an suyumuzu açmaya geliyorlar" diyeyim.

3 yorum:

  1. Müze gezisi ok kıskanıldı:)

    YanıtlaSil
  2. Bir küçük öneri yapacaktım. Belki bir kaç paragrafa bölünürse çok daha okunaklı olabilir yazılar.

    YanıtlaSil
  3. teşekkür ederim öneriniz için, paragraflara bölebilme üzerinde çalışacağım.

    YanıtlaSil