31 Ocak 2011 Pazartesi

İç Dökme...

Erkeklerin zihninde doğan ve onların çabalarıyla varlığını sürdüren bir dünyada yaşadığımızı; tarihin, edebiyatın, kanunların, kuralların, toplumsal normların, müziğin, modanın ve daha birçok şeyin, temelde, onların eseri olduğunu tabi ki biliyorum. Kadın hareketlerine, kadının “kazandığı” haklara rağmen, kadınların hayatında, temelde çok şeyin değişmediğini de düşünüyorum. Evet,  kadınlar oy kullanıyor, okula gidiyor, çalışıyor, hem çocuk hem kariyer yapıyor ama nedense ben, kadınların hala erkeklerin dünyasında ve onların kurallarına göre yaşadığını düşünüyorum ve tecrübe ediyorum.

Erkekler anlatıyor, yazıyor, çiziyor, oynuyor ve biz izliyoruz. Ben de dün akşam “Dumanaltı Aşıklar” adlı oyunda seyredendim, birileri yazmıştı ve oynuyordu ve ben de koltuğumda sessizce oturup izlemeli hatta gülmeliydim. Açıkçası bu kurallara uydum ama oyun süresince zihnim çenesini hiç kapamadı ve çok ama çok sinirlendi. Neden mi? Sebepleri çeşitli;

Oyundaki erkek kahramana göre; kadınlar 7-8 yaşlarından itibaren, tüm ayrıntılarıyla, düğünlerini planlıyor ve bunun hayaliyle yaşıyor. Başka bir dertleri yok.
Erkeklerin evlilikle birlikte hayatları biterken, kadınların hayatları evlendikleri zaman başlıyor.
Kadınlar sürekli erkeklerden bir şey istiyor ve temelde istedikleri ise evlenmek.
Kadınlar erkekleri bunaltıyor; yok tangoya gidelim, yok tiyatroya gidelim diye.
Kadınların aslında hiçbir şeyden haberleri yok ama hepsi doğuştan dekoratör, moda tasarımcısı gibi davranıyor.
Kadınlar vücutlarını bilmiyor, Nicole Kidman’ın giyebileceği gelinlikleri giymeye, dudaklarını Angelina Jolie’nin dudaklarına benzetmeye çalışıyorlar ama sonuçta tabi ki hepsi komik oluyor.
Kadınların hepsi tek taş istiyor, başka bir şey istemiyor.

Ve hatırlayamadığım, kadınlar ilgili daha pek çok şeyi anlatıyor kahramanımız ve bizi, aslında erkekleri, kadınlarla ilgili bilgilendiriyor. Belki de kadınlara, “bakın efendi olun, isteklerinizden vazgeçin,” demeye çalışıyor. Ne demeye çalıştığından emin değilim ama oyunun bakış açısının fazlasıyla tek taraflı olduğunu düşünüyorum. Mesela bana göre; aslında kadınlar evlenince hayatları zindana dönüyor; erkeklerin koltuklarından kıpırdamadığı bir dünyaya adım atıyorlar ve işlerinin yanı sıra bir de ev işleriyle uğraşıyorlar.  Evet, belki kadınların çoğu evlenmek ve şahane bir düğün yapmak istiyor ama inanın, hayattaki tek istekleri bu değil ve bir düşünün bakalım kadınlar neden evliliğe takıntılı hale gelmiş. Kadınlar, maalesef erkeklerin yarattığı bir dünyada, onların kurallarıyla yaşıyor ve sonrasında komik, zavallı olarak algılanan onlar oluyor. Bu arada, kadınların güzelleşme çabalarıyla, evlenme istekleriyle dalga geçen erkekleri de ben çok komik buluyorum. Diyelim ki kadınlar evlenmek istiyor ama erkekler evlenmek istemiyor. Tamam, o zaman evlenmesinler, zaten oyundaki kahramanımızda evlenmiyor bu kadınlarla, hemen sepetliyor. Fakat oyunun sonunda, evlenmek üzere olduğu kadının kafasının karıştığını söylemesine de çok bozuluyor. İyi vallahi, sadece onların kafası karışsın, kadınların kafasının karışma şansı olmasın, onlar anlatsın, biz dinleyelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder