17 Mayıs 2020 Pazar

Kilolu Bir Haftasonu


15 Mayıs’a en fazla 59 kilo girmeyi hedeflemiştim. Nisan ayı başında oldukça mantıklı ve ulaşılır bir hedef gibi görünüyordu. Bir buçuk ayda 7 kilo vermem gerekiyordu. 15 Mayıs neden önemliydi? Arkadaşımın korona günlerinde tuttuğu malikanede (gidene kadar malikane olduğunu bilmiyordum) 2 gün geçirecektik. Şu sağlıklı yaşam koçu ile çalışmaya ve günde 2 kere yürümeye de bu nedenle başlamıştım hep.

Hiçbir kıyafetimin içine giremediğimden sözkonusu hafta sonu için online alışverişle bir sürü saçma sapan şey aldım kendime. Kendimi hala ufak tefek ve ince düşündüğüm için gelen kıyafetlerden bir kısmı üstüme olmadı. Üstüme olanlarsa çuval görünümünde olanlardı. Göbeğime bakarak ağlamak istedim. Beden olumlama, içgüdüsel yeme, kendine şefkat, kendini olduğun gibi sevme ve kabul etme hepsi yalan oldu. Son darbeyi ise Bayan Malikane’nin kendisine sipariş ettiği tasarım eteğin tombul ellerime teslim edilmesiyle yedim. Evet darbeyi de yedim, kaç kalori bilmiyorum. Etek geldi, çok güzeldi, tam benlikti, paketli değildi. Banyoya gidip gizlice giydim. Düğme iliklendi ama bırakın hareket etmeyi, nefes bile alamıyordum. Kendi kendime ‘Bu etek ona da olmaz, çok dar’ dedim, çok mutsuzdum. Ben şişmandım, o zayıftı. Peki bunun ne önemi vardı? Gerçekten neden bu kadar önemliydi benim için zayıf olmak? Cevabı aslında çok basitti, zayıf olmak da değil aslında, fit ve sağlıklı olmak, istediğin kıyafeti giymek ve kendini rahat hissetmek evet önemliydi...



Üzerime beli olmayan ve bol bir elbise giyerek ve kendimi iyi hissetmeye gayret ederek yola çıktık. Kapıyı çalarken içimden ‘Giremez o eteğin içine, o da herkes gibi kilo almıştır bu süreçte’ diyordum. Ancak gerçek, Bayan Malikane’nin (BM diyelim kısaca) kapıyı açmasıyla bir tokat gibi patladı suratımda. Kilo vermeyi bırak, BM’nin beli incecik olmuştu. Kendimi tutamayıp ve kıskançlığı kalın bağırsa

klarıma iterek, ‘Ne güzel incecik olmuşsun, süper gözüküyosun’ dedim ve o da her zamanki cevabını verdi “Öyle mi? Hiçbir şey yapmadım aslında. Her gün 1 saat yüzüyorum, 1 saat yoga yapıyorum. Ondan herhalde...” Daha ne yapacaktı acaba??? “Eteği getirebildin mi?” dediğinde, eteğin olacağını ve hatta üzerinde harika gözükeceğini biliyordum. Öyle de oldu... Etek hafif bol gelmişti, sade ve harika gözüküyordu.


Tokatlar bununla son bulmadı. Bir süre sonra, benim de tanıdığım ama yıllardır görmediğim başka bir arkadaş geldi, o da incecik olmuştu. Bir çift daha gelecekti, belki benden şişman ve özgüvenli biri gelir ve benim kendime gelmemi sağlardı. Açlıktan bayılmak üzere çocukların peşinde gezerken, sözkonusu çift geldi. Kızın yağ oranı %0’dı. Mükemmel bir vücudu ve ince uzun kasları vardı. Benimse löp löp yağlarım vardı. Sinirlerim iyice gerildi haliyle.

Akşam yemeğine oturduğumuzda yememeye kararlıydım. Fakat herkes öyle bir yiyordu ki... “Ne düşünüyorsun?” dedi BM. Ne düşünecektim, tabi ki kilolarımı düşünüyordum. 8 yetişkin ve 5 çocuktan oluşan hafta sonu grubu benim dışımda hafta sonunu gayet güzel geçirdi. Havuzda bol bol yüzdüler, yiyip içtiler, sohbet ettiler. Ben ise tüm hafta sonunu neden eski kiloma dönemediğimi, sorunumun ne olduğunu ve insanların nasıl bu kadar fit olduğunu düşünerek geçirdim. Eve dönüşte çocukları yatırıp hemen markete koştum, yarım kiloluk dondurma ve çikolata aldım. Geceyi Netflix’te “The Invention of Lying”i izleyerek ve mutsuzluğumu, ay pardon dondurmayla, çikolatayı yiyerek geçirdim.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder