28 Ağustos 2025 Perşembe

Yaz 2025



Bu sayfayı açıp, yazmaya başlamak için çok düşündüm. Bilgisayarı açmak bile büyük iş. Neden? Bir bilsem! Aslında ben yazmak istiyorum, küçüklüğümden beri yazar olmak istiyorum. Çalıştığım zaman bilgisayarımda boş vakitlerimde sadece kendimin okuduğu öyküler yazardım, yazarlık atölyelerine de gittim. Hatta 28 yaşında işi gücü bırakıp, tekrar üniversite sınavına girip edebiyat bölümünde okudum tam dört yıl! Sanki edebiyat okumadan yazar olunmuyor! Yüzlerce roman okudum, okuyorum, en azından bir roman yazmak istiyorum ama bilgisayarı açıp bir blog yazısı yazamıyorum. "Otur sıfır!" diye bağırmak istiyorum kendime. Bir de "Yazmak istiyorsan yaz ya, sıktın artık. Senden başka herkes yazar oldu, hatta yazar olmak istemeyenler bile! Mal mısın kızım sen?" diye üstüme yürümek ve kendimi silkelemek istiyorum. Sonra gözlerimi büyüterek, böyle bir Saint Bernard köpeği gibi hüzünlü bir şekilde bakarak "Ya bir türlü vakit ayıramıyorum, kafamı toplayamıyorum ne yemek pişireceğimi, kocama ne kadar da sinir olduğumu düşünmekten. Bir de biraz garip olucak ama çok okumaktan kafam çorbaya döndü, ne yazacağımı da bilmiyorum, aklımda bir tane bile fikir yok ve nasıl yazayım ben ya nasıl?" diyerek ağlamaya başlıyorum. "Aptal" diyorum kendime ve bulaşık makinesini boşalttıktan sonra en azından kendim için, hatırlamak için yazın nasıl geçtiğini yazmaya karar veriyorum, gözyaşlarımı siliyorum.



Yaz okul ve yemek yapma telaşı olmadığı için sakin geçti aslında. Yemekleri annem yaptı. Ancak bu sene annemin de en az benim kadar kötü yemek yaptığını fark ettim. Çünkü o da sevmiyor yemek yapmayı, bir zulüm olarak görüyor. Kısaca tatsız tuzsuz yemekler yedik tğm yaz. Ev her zaman olduğu gibi üç kadın, iki çocuk tüm yazı beraber geçirdiği için hep dağınıktı. Yine insanların düzenli evlerine imrenerek ve kendi evime dönüşte neler neler yapacağımı hayal ederek geçti. Tatilin en keyifli zamanı; sabah herkesten erken kalkıp, kahve yapıp iki saat kitap okuduğum anlardı. Filtre kahve makinesi acayip gürültülü çalışsa da ve kahveyi filtreden geçirmesi çok uzun zaman alsa da ve kahvenin tadı kötü olsa da, elimde kahvem ve kitabım, tek başıma çılgınca roman okumak benim için cennette nefes almak gibiydi. Hava, site ve arkadaş çevrelerinde pek çok kere tartışılsa da, bence diğer yazlara göre gereğinden fazla sıcaktı. Gelecek yaz olabilecek tartışmalar için buraya özellikle yazıyorum; 2025 yazı çok sıcaktı. Sıcak günlerde, kliması olan komşular kendilerini evlerine kapayıp tüm gün Netflix izlerken, bizler kahramanca verandada oturup, öğleden sonra havuza girdik ve ısrarla "Biz klima sevmiyoruz, çarpıyor." filan dedik. Bizim dışımızda herkes başka ülkelere, başka şehirlere tatile gitti, onlara da "Biz yazın burayı çok seviyoruz, çok güzel" dedik ve her hafta değişik birileri olsa da, geride bizimle kalan gürültücü komşulara kendi kendimize sövüp saydık, kendimiz dışında herkesten nefret ettik. Hatta bazen birbirimize itiraf etmesek de üç kadın, kendimizden de nefret ettik. Abuk sabuk şeyler yüzünden kavga ettik, çocuklar da nasibini aldı bağrış çağrışlardan. Her tarafımızdan ter akarak ayıkladığımız ve 78 yaşındaki annemizin tatsız tuzsuz da olsa pişirdiği taze fasulyeye burun kıvıran çocuklarıma "Siz pişirin bundan sonra o zaman yemekleri" diyerek kükredim, tısladım, benden nefret etmeleri ve büyüdüklerinde "Annem yazları nasıl da burnumuzdan getirirdi. Şimdi tüm sebzeleri severek yiyoruz" demeleri için onlara sebep verdim. Tam onlara bağırırken, gözüm tüm gün havuz kenarında yatan, kitap okuyan ve benimkilerle aynı yaşta çocuklara sahip olan, sarışın, güzel, her erkeğin hayalini kurduğu N.'ye takıldı. 'Bu kadın ne ara yemek yapıyor, çamaşır yıkıyor, bulaşık makinesi boşaltıyor.' diye Sokrates'i kıskandıracak düşüncelere daldım. Hemen her gün yüzdüm, Lokum da bol bol yüzdü ve ilk reglisini oldu, Tombi bol bol basket oynadı ve yüzdü. İkisine de "Kitap okuyun ya nolur" diye her gün yalvardım. Lokum en azından bir kitap bitirdi, Tombi okuyormuş gibi yaptı ama en azından elinde bir kitap vardı. Pek yaşıtları yoktu bu sene ama yine de iyi vakit geçirdik. Lokum resim yaptı, çizdi, boyadı, kesti. Tombi bazen ona katıldı ama genelde teyzesiyle sohbet edip, zıp zıp dolandı. Aaaa en hoşuma giden şeylerden birini unuttum; üçümüz hemen her gün bisiklete bindik çünkü bisiklet yolu yapmışlar! Bazı günler 4, bazı günler 8 kilometre bisikletle dolaştık. Çocukken de çok severdim bisiklete binmeyi, hatırladım beni ne kadar mutlu ettiğini. Çocuklar bir de tenis dersi aldılar bir abiden, çok uygundu ders ücreti. Ben de çok istedim ama para kazanmayan birinin nesine tenis dersi, di mi ama? Hatta dün Tombi'ye, "Bu hayattan tenis oynamayı ve İspanyolca konuşmayı öğrenmeden gidersem çok üzüleceğim" dedim. Çocuk aklı "Eee oyna anne" dedi. Doğru diyor da, tenis pahalı spor. Belki başka bir hayatta! 



Şimdi yazarken fark ediyorum, bayağı şey yapmışız aslında ve çok şükür sağlıklı geçen bir yazdı. Bazen hep aynı yerde olmaktan, hep annemle ve ablamla olmaktan, Garmin'in geliş gidişlerinden sıkılsam da iyi bir yazdı. İnsan zaten elindeki şeyleri kaybedince kıymetini biliyor. Mesela şimdi çöl ülkesindeyim, çocuklar okulda, Garmin nihayet işe gitti, hava kafamı camdan çıkartamayacağım kadar sıcak...Öyle isterdim ki şu an annem ve ablamla didişmeyi ve çocuklara "Haydi çıkın havuzdan, yemek yiyeceksiniz" demeyi ve çocuk havuzunda bağıra çağıra oynayan küçük kıza ve babasına sinir olmayı. Hayat.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder