9 Haziran 2014 Pazartesi

Sana Kek Yapamadım Yavrum

Benim gariban, günlükten bozma blogum birileri tarafından kurcalanmış, şifresi değiştirilmiş vs. Bu geçen haftalarda olan birşey, ben de bunun üzerine çok zorlu yeni bir şifre uydurdum. Bugün de, ilginç bir şekilde vaktim varken, şöyle bir döktüreyim istedim. Fekat o da ne? Kendi yaratımım olan şifrenin yerinde yeller esiyor, zihnim şifreyle ilgili kelimenin tam anlamıyla bomboş, beyaz bir sayfa. İnsan hiç mi birşey hatırlamaz. Yok hatırlayamadım ve yeniden bir şifre uydurdum, duma duma dummmm. Umarım bu sefer unutmam diyor ve yazmaya başlıyorum.

Buraya yazmayı çoğu zaman manasız buluyorum ama elalemin bloglarını okumayı çok sevdiğimden ve yazmak hoşuma gittiğimden nedense arada sırada yazasım geliyor. Keşke şöyle düzenli ve konu itibariyle akıcı birşeyler yazabilsem ama olmuyor. Neyse ne demişler "olduğu kadar, olmadığı kader"

Günler ışık hızıyla ve tam anlamıyla amelece işlerle geçiyor. Ev işlerini bir toz tanesi kadar sevmediğimden - bu arada sevenin de aklına şaşarım - ve günün bir bölümünde her normal, çalışmayan kadın gibi bu manasız işlerle meşgul olduğumdan bunalıyorum, şişiyorum. Yok bulaşık makinesini boşalt, çamaşır makinesini çalıştır, kıytırık bir yemek pişir çocuklara, evi topla, masayı hazırla, aaaa yere birşey dökülmüş sil falan filan. Yazmak bile bunaltıyor. Her gün evini pırıl pırıl yapıp, bir de üstüne sevgili kocalarına 3 kap yemek pişiren kadınları ayakta, avuçlarım kıpkırmızı olana kadar alkışlıyorum. Ben vallahi billahi yapamıyorum. Mesela bazı anne arkadaşlar "Bak çok güzel bir kek tarifi buldum, sen de yap," deyip tarifi yolluyorlar. Bir ümitle açıyorum, kendimi gaza getirmeye çalışıyorum ama tarife bakınca pıssss diye sönüyorum. Malzeme çok ve çeşitli, onu onla karıştır, yok göz kararı şöyle yap, böyle yoğur filan derken yoruluyorummmm.

Ertesi gün

Dün başlayan yazma girişimim tabiki kesintiye uğradı, konudan koptum. Fakat son dönemde sürekli olarak "herşeyi kendimiz yapmayı öğrenmeliyiz" diye sayıklayan ablamla bu sabah telefonda konuşmam beni tekrar "kendin pişir kendin ye" konusuna bağladı. Hızlı tüketimle dönen dünyamızın yakın zamanda sonu gelse ne halt edermişiz? Mesela ekmek yapmayı, tarhana yapmayı, ekip biçmeyi, dikiş dikmeyi bilsek herşey ilkel bir duruma dönse bile kurtarırmışız kendimizi. Erkek çocuklara ata binmeyi, ok atmayı vbni öğretmek, kız çocuklara ise yemek yapmayı, dikiş dikmeyi vbni öğretmek gerekirmiş. Benim aklımda ise Tombi'yi tenis ya da yaratıcı drama kursuna götürmek, Lokum'u ise baleye yazdırmak vardı. Ablamla konuşurken patlayacağım sandım, kendisine de söyledim bunu ama dinlemedi. "Sen bir dene bakalım ekmek yapmayı," demeye devam etti. Benim aklım ise o sırada içinde bulunduğum elbiseler ve eteklerdeydi, öyle güzellerdi ki. 'Şöyle incecik olsam, tiril tiril şunları giysem, sokaklarda salınsam havalı havalı' diye düşünüyordum. Telefonu kapattım, Tombi'yi oyun grubundan alıp eve geldim. Yakındaki bir cafede etli bezelye ve elmalı kek yedi. Ben yapsam daha mı iyi olurdu herşey? 2 çocukla, bir de annemin yardım ederken herşeyi dağıtmasıyla mümkün mü? Yok bence değil. Ve gerçekten ama gerçekten hiç ekmek yapmayı öğrenesim yok. Büyük olasılıkla bizim çocukları, okuldan geldiklerinde sıcak kek kokusu karşılamayacak, onların da başka anıları olsun canım. Olmadı bu işe kafayı takmış teyzeleri yapsın keklerini. Benden bu kadar!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder