O kadar isterdim ki, bir işi düzenli yapabilmeyi. Gerçi kendime haksızlık etmeyeyim; bazı işleri, istemesem de düzenli olarak yapıyorum. Her gün 2-3 kere bulaşık makinesini doldurup boşaltıyorum, kirli temiz çamaşırlar vb ile ilgilenip, her sabah çocukları okula bırakıp evi süpürüyorum ve tabi yemek yapıyorum hemen her gün, pek kimse beğenmese de! Kendi istediğim ya da istediğimi sandığım şeyler konusunda ise hiç bir istikrar gösteremiyorum. Mesela her gün blog yazıp, spor yapayım dediğimde ertesi gün sanki bu kararları almamış gibi evi süpürmeye ve hiç bitmeyen ev işlerinde kaybolmaya devam ediyorum. Ve gerçekten yıllar yıllar yıllar geçip gidiyor. Kendi kendime yaşımı hatırladığımda, çocuklara baktığımda bazen dehşete kapılıyorum. Nereye uçtu gitti bu yıllar? Şimdi bunları yazarken, "Aman kapat gitsin bilgisayarı, ne diye yazıyorsun, kim okuyor, blog mu kaldı, herkes substackde çatır çatır yazıyor, sen yazsan ne olur yazmasan ne olur????" diyen güçlü bir ses var. Söylediklerine de hemen ikna oluyorum, açıkçası. Çok acayip, insan denen varlık gerçekten. Şu sıralar Serkan Karaismailoğlu ve Ali Karaismailoğlu'nun "Kalk Bi Dopamin Demle" adlı kitabını okuyorum, müthiş bir kitap. İnsan beynini ve insanın motivasyon mekanizmalarını, işleyişini anlatıyor. Sonra atomik alışkanlıklarla ilgili podcastler dinliyorum ve kafamda evden yapabileceğim şeyleri işleri planlıyorum; mesela minik adımlar atsam diyorum, her gün 2 satır yazsam, ya da okuduğum, sevdiğim kitaplarla ilgili videolar hazırlasam. Sonra masadaki tabaklar ve boş soda kutuları gözüme takılıyor. Onları toparlayıp, kuruyan çamaşırları topluyorum. Oğluma "Ödevin bitti mi?" diye seslenirken, kızıma "Hemen dişlerini fırçala" deyip, yüzümü temizlemek, en azından sıradan bir Koreli ev kadını gibi parlak bir cildimin olması için banyoya koşuyorum. Çocuklar yattıktan sonra, saçma sapan bir dizi izlerken de yine o ses "Çok yoruldun, bırak şimdi yazmayı, çizmeyi, bak bu yabancı dizi çok ilginç" diyor, kırışık önleyici serumumu sürmediğimi fark edip üzülüyorum. Ve bu satırları yazmak için masanın bir köşesine sıkışmışken, "Acaba şöyle kocaman bir yazı masan ve düzenli bir evin olsa her şey daha mı kolay olurdu" diyor o sinir bozucu ses. Sonra da "Çok bile yazdın, kapat hadi bilgisayarı" diye ekliyor, ben de dinliyorum.